26 Aralık 2014 Cuma

Helal (!) Şampanya

İki gündür medyada, bu medya kelimesini de sevmiyorum ama İnternet, gazete, TV, radyo hepsini ifade edecek başka bir kelime de bilmiyorum, helal (!) şampanya ile ilgili haberler oldukça geniş bir şekilde yer alıyor. Bu aslında yeni bir konu değil. Bundan çok daha garip olanını ben söyleyeyim. Helal (!) domuz eti mesela.






2 Aralık 2014 Salı

Peygamber Efendimize "O (KİBİRLİ ADAM)" Dermisiniz?

Hepinizin "Haşa! O ne biçim soru?" dediğinizi duyar gibiyim. Ben de aynı sizin gibi düşünüyorum ama Müslüman din adamı geçinen biri bunu söylüyor. Şimdiye kadar Yahudi ve Hıristiyanların bile söylemediği bir şeyi Peygamber Efendimize söyleyen bu Müslüman din adamı geçinen kişinin adını söylemeden önce, birlikte bazı meal ve tefsirlerden Kuran-ı Kerim'in Abese Suresinin başlangıç ayetlerine bakalım.

Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı (Meal) D.İ.B. Yayınları Dördüncü Baskı Yayın No:90, Ankara, 1979

Abese Suresi
"1-2. Yanına kör bir kimse geldi diye Peygamber yüzünü asıp çevirdi."

*

30 Kasım 2014 Pazar

Osmanlı'nın Torunları Olma İddiasındakiler Fatih'in Kemiklerini Sızlatmaya Devam Ediyor!

Ortodoks Fener Rum Patrikhanesi’nin kurucusu Aziz Andreas'ı anma yortusunda yer alan Papa Franciscus, ayinin ardından Patrik Bartholomeos ile patrikhane balkonuna çıkarak ortak selam verdi.

Papa Franciscus: "Tam bir birliğin kurulması için karşılıklı ve en temel prensibin saygı olduğunu tekrar vurgulamak benim için önemlidir. Bu, ne birinin diğerinin yönetimi altına girmesi ne de asimile olmak demektir" derken, Patrik Bartholomeos: "Artık ayrı ayrı hareket etme lüksüne sahip değiliz" mesajı verdi.

Papa ve Patrik ayrıca ortak deklarasyona da imza attı.






28 Kasım 2014 Cuma

Kayser-i Rum

Büyük fethin ertesi günü, 30 Mayıs 1453 Çarşamba.

Fatih Sultan Mehmed'in fermanları okunuyor İstanbul'un her yerinde.

Korkuyla saklanan halkın cesaretle ve hiçbir şeyden çekinmeden meydanlara çıkmaları, kaçanların evlerine dönmeleri, mallarının, canlarının, ırzlarının, din ve mezhep hürriyetlerinin, örf ve adetlerinin tamamen Türk kanunlarının teminatı altında bulunduğu ilan edilmekte.

Fatih'in İstanbul'a girişi (Fausto Zonaro)



Büyük Türk Hakanı II. Sultan Mehmed Han Gazi, Bizans ileri gelenlerine çok büyük iltifat ve ihsanlarda bulunur. 30 Mayıs günü, Büyük Duka Lukas Notaras'ın ziyaretine iade-i ziyarette bulunur. Hasta olan prenses hanımının hatırını sormak için Bizans İmparatorundan sonra iki numaralı şahsiyetin sarayına gider.

Takip eden günlerde Bizans ileri gelenleri toplanarak Georgios Skolarios'u "Gennadios" adıyla "Ortodoks Cihan Patriki" seçer.

Fatih Sultan Mehmed bu seçimi onaylar. Patrik'i yemeğe davet eder, kendisi ile dini ve felsefi sohbette bulunur.

Birkaç gün içerisinde mağlup olmuş Bizans'ın yaraları sarılır ve bu mağlup Bizans başkentinin halkının sevgisini ve saygısını kazanır.

Partiklerin devlet protokolünde vezir rütbesine eşit rütbede yer almasını emreder. Osmanlı İmparatorluğu yıkılıncaya kadar Patrik bu rütbesini muhafaza eder.

1 Haziran Cuma günü Hıristiyanların en büyük mabedi olan, o günlerde 800 rahip ve hizmetkarın bulunduğu Ayasofya'da ilk cuma namazı kılınır. İstanbul'un manevi fatihi Ak Şemseddin, Padişah adına hutbe okur. O günden sonra Ayasofya cami olur ta ki Cumhuriyet dönemine kadar.

Aynı gün Patrik seçilen Gennadios'un seçimi onaylanmıştır.

Fatih Sultan Mehmed, artık Ortodoks'luğun tek koruyucusu ve Roma İmparatorudur (Kayser-i Rum/ Asya ve Roma İmparatoru).

Bu sayede Fatih Sultan Mehmed, Katolik ve Ortodoks alemlerinin birleşmesine ebediyyen set çekmiştir. Bütün tarihçiler eğer Fatih, Ortodokslara din bakımından zorlama yapsaydı, Ortodoksların Katoliklere yakınlaşmalarına ve onların kucağına düşmesine neden olacaktı demektedir.

Fatih Sultan Mehmed'in bu hareketi din ve vicdan hürriyetinde en önemli safhalardan birisidir. Özgürlükler konusunda mangalda kül bırakmayan batılılar, Fatih'in 1453'deki bu seviyesine hala gelebilmiş değildir.

Kendisinden önceki Papa olan Benedictus'un tartışmalar yaratan istifasının ardından 2013 Konklavı'nda, Aziz Petrus'un 265. halefi olarak Papalık görevine getirilen Katolik aleminin lideri Papa Franciscus, Cumhurbaşkanı'nın resmi davetlisi olarak, bugün ülkemizi gelerek 30 Kasım'a kadar sürecek bir ziyaret gerçekleştirecek.

Tarih: 28 Kasım 1979.
Papa II. Jean Paul Türkiye’ye geldi. Ziyaret 30 Kasım’da bitti.

Tarih: 28 Kasım 2006.
Papa 16. Benedikt Türkiye’ye geldi. Ziyaret 30 Kasım’da bitti.

Bugün, Tarih: 28 Kasım 2014.
Papa Francesco Türkiye’ye geliyor. Ziyareti 30 Kasım'da bitecek.

Neden 30 Kasım? Çünkü 30 Kasım sabahı Ortodoks Fener Rum Patrikhanesi’nin kurucusu Aziz Andreas Yortusu yapılıyor ve ülkemizi ziyaret eden Katolik aleminin lideri papalar, Ortodoksların bu anma ayinine katılıyor. Sizin anlayacağınız Katolik ve Ortodoks aleminin birleşmesi için adımlar atılıyor.

Galiba Fatih Sultan Mehmed'in ebediyyen aralarına set çektiğini düşündüğümüz Katolik ve Ortodoks alemleri ebediyyen ayrı kalmayacak. Kimin sayesinde? Elbette Fatih'in torunları olduğunu söyleyenler sayesinde.

27 Kasım 2014 Perşembe

İstanbul’da fethettiğim yerleri yabancılara satanlar, Allah’ın gazabına uğrasınlar!

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra kenti gezerken, kapalı bir mekândan inilti duyar. Fatih, sesin sahibini oradan çıkartıp, yanına getirtir ve neden hapsedildiğini sorar.

Adam, gelecekten haber veren bir keşiş olduğunu, kuşatma sırasında İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini söyleyince, Bizans imparatorunun gazabına uğradığını ve bu nedenle hapse atıldığını söyler.

Fatih keşişe, İstanbul’un Türklerin elinden çıkıp çıkmayacağını sorar. Aldığı cevap şöyledir.

“İstanbul, Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. Lâkin öyle bir zaman gelecek ki, mülk ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.

Fatih, bu sözler üzerine ellerini havaya kaldırarak şu bedduada bulunur.

İstanbul’da fethettiğim yerleri yabancılara satanlar, Allah’ın gazabına uğrasınlar.”

Kaynak: İstanbul Risaleleri 2. Cilt ,Prof. Süheyl Ünver,  İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları. (Bu eser Receb Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan'ın önsözü ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanmıştır.)

14 Kasım 2014 Cuma

ABD, Suriye'ye Tohum Ambargosu Uygulamaya Başladı!

Soner Yalçın bugünkü Sözcü Gazetesindeki "Irak'a silahla Türkiye'ye yasayla girdiler" başlıklı yazısında tohum konusunu ele alıyor (http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/iraka-silahla-turkiyeye-yasayla-girdiler-647549/). Sayın Yalçın yazısında Irak işgali sonrasında Iraklı köylülerin elindeki son doğal tohumların, insanlığın! geleceği için Norveç’te 4.5 milyon tohum örneği bulunan, “Svalbard Kıyamet Tohum Deposu”na taşıdığını belirtiyor. Ben de bu yazımda Norveç'te bulunan bu tohum deposundan bahsetmek istiyorum.

"Svalbard Küresel Tohum Deposu" Norveç'in kuzeyindeki Spitsbergen adasında, bir buzdağının 130 metre altında inşa edildi ve Mart 2008 ayında faaliyete başladı. Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi amaçlayan bu depoda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 4.5 milyon farklı tohum özel ambalajlarda saklanıyor. Kuzey Kutbu'na 1100 kilometre uzaklıktaki Spitsbergen adasındaki bu depoda bazı tohumlar bin yıl saklanabiliyor. Bu depo her türlü saldırıya, nükleer patlamaya ve depreme dayanıklı olarak inşa edildi. O nedenle Sayın Yalçın'ın belirttiği gibi bu depoya “Svalbard Kıyamet Tohum Deposu" deniyor. Gelecekte olabilecek bir nükleer savaş, deprem, tufan ve meteor çarpması gibi herhangi bir durumda tohumları korumak bu deponun inşasının görünen amacı.

Ancak bu konuda bazı dehşet verici kuşkular var. Bunlardan ilk sırayı, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO'lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum üreticisi şirketlerin, dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme niyetlerinin olduğu şeklindeki kuşku alıyor. Bu projenin sponsörlerinin kimliklerine ve geçmişlerine bakıldığı zaman bu kuşkunun hiçte yabana atılacak cinsten olmadığı görülüyor.

Bu deponun işleticisi Global Crop Diversity Trust. Bu kuruluşun 2007-2012 yılları arasında başkanlığını yapan Kanada'lı Margaret Catley-Carlson, bu görevden önce New York merkezli Population Council'de (Nüfus Konseyi) görev yapmış. Nüfus Konseyi'nin kuruluş amacı ne derseniz, bu Konsey 1952'de John D. Rockefeller tarafından, dünya nüfusunu azaltmak amacıyla kuruldu ve gelişmekte olan ülkelerde "aile planlaması" adı altında kısırlaştırma! çalışmaları yürütüyor.

Global Crop Diversity Trust'un diğer yöneticileri ile ilgili bilgilere internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Ben bu kuruluşun en büyük sponsörlerinden birisini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu kuruluşun en büyük sponsörü Bill-Melinda Gates Vakfı'nı kurup kendini Asya ve Afrika'daki çiftçilere adayan! Microsoft'un kurucusu Bill Gates. Diğer sponsörler kim diye mi soruyorsunuz. Ama olmaz ki biraz da siz araştırın. Neyse ikisinin adını verelim, DuPont Pioneer Hi-bred, Monsanto diyerek bu konuyu bitirelim. Bunlar da kim mi? Bunlar dünyanın en büyük tohum ve tarım kimyasalları devleri.

Evet! Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelere GDO'lu tohumları yayarak geleneksel tohumların kökünü kazıyanlar, Norveç'in kuzeyinde ki bir adada geleneksel tohumları saklamak için milyonlar harcıyorlar. Neden acaba? Yoksa ilerde olabilecek kıyamet! durumlarında dünyanın onlara muhtaç olmasını sağlamak için mi?

Bu arada Irak'ın ABD tarafından işğalinde o güne kadar Sümerler'den beri gelen buğday tohum çeşitlerinin yer aldığı Ebu Garib'teki buğday tohumu deposunun, Bağdat'taki müzeler gibi ilk yağmalanan yer arasında olduğunu hatırlatayım. Irak'a demokrasi getirmekle (!) buğday deposu ne alaka değil mi? Bağdat'ta bu yağmalanan tohumların şimdi nerede olduğunu yazmama gerek yok herhalde!

Rockefeller Vakfı'nın ve diğer benzeri kuruluşların üstün ırk yaratma için kullandıkları Öjenik (Eugenics) biliminin bugünkü adı Genetik Mühendisliği'dir. II. Dünya Savaşın'da Hitler'in mali destekcisi de Rockfeler Standard Oil Group'dur. Gen mühendisiliği ile üstün ırk yaratılırken, istenmeyen ırkların sistematik olarak da yok edilmesinin mümkün olduğunu tahmin edersiniz.

1939 yılında Harlem'de Negro Projesi'ni Aile Planlaması Enternasyonel'in (Planned Parenthood) kurucusu ve Rockefeller ailesinin dostu Margaret Sanger başlatmıştı. Amaç elbette istenmeyen ırk olan zencilerin ortadan kaldırılmasıydı.

Tohum deposundan nereye geldik. Ama ilgisiz değil. California'da bir firma, ABD Tarım Bakanlığı'ndan (USDA) aldığı araştırma fonuyla, genetik mühendisliği yoluyla erkeği kısırlaştıran bir mısır geliştirdiğini açıklamıştı. Anladınız mı sözü neden tohum deposundan buralara getirdiğimizi.

Sadece tohum değil elbet. Başka bir örnek, 1990'larda BM Sağlık Örgütü (WHO), Nikeragua, Meksika ve Filipinler'de 15-45 yaş arası milyonlarca kadına tetanoz aşısı yapılması için kampanya başlattı. Erkeklerde tetanoz olabilir. Ama aşı sadece kadınlara yapıldı. Bu durum şüphe ile karşılandı ve aşı incelendiğinde doğal bir hormon olan hCG içerdiği ve tetanoz aşısıyla birleştiğinde kadınların hamile kalmasını önleyen bir antikor ürettiği ortaya çıktı. Bu aşının spronsörleri kimdi biliyormusunuz? Rockefeller Vakfı, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, tohum deposunun olduğu Norveç Hükümeti. Tetanoz aşısı kampanyası sadece bu ülkelerde mi uygulandı sanıyorsunuz. Günümüzden örnek olarak Kenya'yı verebilirim. Aynı şekilde 14-49 yaş arası kadınlara uygulanıyor. Erkeklere uygulanmıyor. Son yıllarda dünya çapında ve ülkemizde de uygulanan aşılama kampanyalarını dı siz hatırlayın artık!

Sayın Yalçın'ın yazısında  bahsettiği Hindistan'da binlerce çiftçinin intihar etmesine, milyonlarcasının böbreğini satmasına neden olan projenin de arkasında da Rockefeller Vakfı vardı. "Yeşil Devrim" (Green Revolution) adıyla Hindistan ve Meksika gibi ülkelerde çiftçilerin elindeki tohumların alınıp yüksek verimli ıslah edilmiş hibrid tohumlar verilerek, her sene yeni tohum almak zorunda bırakıldı. Hibrid tohumları, GDO'lu tohumlar izledi. Bu yeni tohumlar kimyasal gübrelere ihtiyacı getirdi. Bu da çiftçileri petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getirdi. Bu şirketler de Rockefeller ve benzeri grubların kontrolündeydi. Pestisit ilaçlar kullanmak zorunluğu da artık ekmek kadayıfının üzerinde ki kaymak oluyordu.

Hindistan ve Meksika'da bu proje uygulandı. Şimdi de Afrika'da aynı proje uygulanıyor (http://www.gatesfoundation.org/How-We-Work/Resources/Grantee-Profiles/Grantee-Profile-Alliance-for-a-Green-Revolution-in-Africa-AGRA). Amaç aynı yüksek verimli ! GDO'lu tohumları ve tarım kimyasallarını yaygınlaştırmak. Bu defa projenin sponsörü Bill-Melinda Gates Vakfı.

Plan başarıyla işliyor. Dünyanın, birkaç tohum devinin kölesi olacağı günler çok uzak değil! Bugüne kadar silah, petrol gibi ürünlere ambargo koyan başta ABD ve diğer batı ülkeleri, yakında istedikleri şekilde hareket etmeyen ülkelere tohum ambargosu da koyarsa süpriz olmayacak.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Üzüntülü, Tasalı, Mihnetli ve Belalı yer!


Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının beşinde doğdu.

Doğduğu zaman  babası Hz. Ali, daha önce kardeşine koyduğu gibi O'na da "Harb" ismini koydu. Resullullah Aleyhisselam geldi. "Gösteriniz oğlumu bana! ne isim koydunuz Ona?" buyurdu. Babası Hz. Ali "Harb ismini koydum" dedi.

"Hayır! O, Hüseyin'dir!" buyurdu.

Peygamberimiz O'nun ismini koyarken kulağına ezan okudu.

Doğumunun yedinci günü sünnet ettirildi.

Hz. Abbas'ın hanımı Ümmülfadl süt annesi idi.

Peygamberimiz bir gün O'nun ağladığını işitince annesi Hz. Fatma'ya "O'nun ağladığına üzüldüğümü bilmiyormusun?" buyurdu.

Peygamberimiz O'nun hakkında:

"Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da, bana kin tutmuş olur!"

"Hüseyin, bendendir! Ben'de Hüseyin'denim! Allâh'ı seven Hüseyin'i sever!"

buyurdu.


23 Ekim 2014 Perşembe

"Kobani" Değil "Ayn El Arab"?

Tutturmuşlar bir "Kobani"!

Suriye'de yok böyle bir yer. Bu yerin adı "Ayn el Arab".

Devlet büyüklerimizin de "Kobani" demesini nasıl değerlendireceğiz. Yarın birileri de çıkıp İstanbul'a "Constantinopolis", Ağrı Dağına  "Ararat" derse ne yapacaksınız.

Ben de ne diyorum!

Zaten diyorlar da itiraz eden yok. Fener Rum Patrikanesi internet sitesini ziyaret ederseniz göreceksiniz. (Constantinopolis Ekümenik Patrikhanesi)


Google Map

17 Ekim 2014 Cuma

İyi Bilirdik!



Ali Güngör'ün vefat ettiğini bildiren haberi Mustafa abiden (Mustafa Bahadır) gelen mail ile aldım.

Ali Güngör, her ne kadar Ülkücü camiada iyi bilinse de , 2000 yılında Milletvekili olduğu sırada içerisinde MHP'nin de olduğu Hükümet tarafından hazırlanan Af Yasası olarak bilinen yasanın TBMM'deki görüşmelerinde,  Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz Bakanlar Kurulu sıralarında otururken Meclis kürsüsünde yaptığı aşağıdaki konuşma ile kamuoyunun dikkatini çekti.

12 Ekim 2014 Pazar

Gadîr-i Hum

İslam aleminde en büyük ihtilaf konularından birisi hilafettir. Bazıları hilafetin Ehl-i Beyt'e ait olduğu görüşündedir. Özellikle Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın hilafetini tanımazlar. Hilafetin Ehl-i Beyt'e ait olduğu konusundaki önemli delillerinden birisi Peygamberimizin Veda Haccı dönüşünde Gadîr-i Hum denen mevkide yaptığı hutbedir. Bu hutbede Hz. Ali'yi halife olarak tayin ettiği söylenir. Bu gün bazı gazetelerde konunun gündeme getirildiğini gördüm. Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre olay nasıl gerçekleşmiş sizlerle paylaşmak istedim. Doğrusunu en iyi elbette Allâh (cc) bilir.

Peygamberimiz ve müslümanlar veda Haccını yaptıktan sonra Medine'ye dönmek üzere yola çıktılar.

Peygamberimiz, Mekke ile Medine arasında bulunan Gadîr-i Hum vadisinde Cuhfe mevkiinde konakladı.

Gadîr-i Hum'da bulunulduğu sırada müslümanlar namaza çağrıldı.

Bölgedeki iki ağacın altları temizlendi. Peygamberimiz için bir gölgelik hazırlandı. Peygamberimiz orada öğle namazını kıldı. Müslümanlara hitap etmek üzere ayağa kalktı.
Allâh'a hamd-ü senada bulundu.
O gün, Kıyamet gününe kadar olup bitecek şeylerin hiçbirini bırakmaksızın haber verdi.
Vaaz ve nasihatte bulundu. Sonra da:
"Ey İnsanlar, Haberiniz olsun ki: ben de, ancak bir insanımdır.
Çok sürmez, yüce Rabbımın Elçisi, bana gelecek ve ben de, onun davetine icabet edeceğim.
Ben size iki ağır emanet bırakıyorum.
Onların birincisi: yüce Allâh'ın kitabıdır ki Onun içinde hidayet ve Nur vardır.
Yüce Allâh'ın Kitabını tutunuz ve ona sımsıkı sarılınız!
İkincisi de: Ehl-i Beytim'dir.
Ehl-i Beyt'im hakkında, size Allâh'ı hatırlatırım!
Ehl-i Beyt'im hakkında, size Allâh'ı hatırlatırım!
Ehl-i Beyt'im hakkında, size Allâh'ı hatırlatırım!"
buyurdu.

"Ey İnsanlar! Siz ne üzerine şahadet edersiniz?" diye sordu.

"Allâh'tan başka ilah bulunmadığına şahadet ederiz!" dediler.

Peygamberimiz "Sonra?" diye sordu.

"Muhammed Aleyhisselamın da, Allâh'ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederiz!" dediler.

Peygamberimiz "Sizin Veliniz kimdir?" diye sordu.

"Bizim Velilerimiz, Allâh ve Allâh'ın Resulüdür!" dediler.

Peygamberimiz "Ey İnsanlar! Benim, Müminlere öz nefislerinden önce geldiğimi biliyorsunuz değil mi?" diye sordu.

"Evet! Ya Resullullâh!" dediler.

Peygamberimiz "Ey İnsanlar! Benim, Müminlere öz nefislerinden önce geldiğimi biliyorsunuz değil mi?" diye tekrar sordu.

"Evet!" dediler.

Bunun üzerine, Peygamberimiz, Hz. Ali'nin elinden tutup:
"Ben, kimin Mevlâsı isem, Ali'de, onun Mevlâsıdır!
Allah'ım Ona dost olana, dost ol! Düşman olana, düşman ol!
O'na yardım edene, yardım et! 
diyerek Allah'a yalvardı.

Hz. Ömer, Hz. Ali ile karşılaşınca:
"Ey Ebu Talib'in oğlu! ne mutlu sana!
Sen, sabahladığında da, akşamladığında da, erkek, kadın bütün Müminlerin Mevlâsısındır!"
diyerek onu kutladı.

Bu bilgiler en büyük hadis kitabı olan Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inden.

Bu noktada Mevlâ kelimesinin manalarını da belirtmekte yarar var.

Mevlâ kelimesi "Mâlik, Köle, Köle âzad eden, Azad edilmiş köle, sahip, Amcazâde ve benzeri akraba, komşu, Müttefik, Oğul, Amca, Konuk, Ortak, Kızkardeşin oğlu (yeğen), Vekil-i umur., Mürebbi, Yardımcı, İn'am ve ihsan edici, İn'am ve ihsan olunmuş, Dost ev ahbab, Tabi, damad, Ulu kişi" gibi çeşitli anlamlara gelmektedir.

Ayrıca geçmişte ve günümüzde İslam aleminde Hz. Ali'yi sevmeyen yoktur.

10 Ekim 2014 Cuma

Hasan ve Hüseyin'i seven, beni sevmiş, onlara kin tutan da, bana kin tutmuş olur!

"Ey Allâh'ım! Onlara, gökten yağmur yağdırma ve yer bereketlerinden onları mahrum et!

Ey Allâh'ım! Onları, bırakır, yaşatırsan, tefrikalara uğrat, onlar için türlü türlü yollar yap! Onları birlikten mahrum et!

Valilerini, kendilerinden hiç bir zaman hoşnut etme!

Çünki, onlar, yardım edeceklerini va'd ederek bizi çağırdılar. Sonra da, üzerimize yürüdüler ve bizi öldürdüler!"

Biraz önce yanına koşan ve kendisini korumaya çalışan ev halkından bir çocuğun eli Bahr b. Ka'b tarafından kılıç darbesiyle koparılıp, eli derisinde sallanıp kalınca, onu bağrına basan Hz. Hüseyin çocuğa

"Ey kardeşimin oğlu! Başına gelen felekate katlan. Bunda hayır vardır.

Muhakkak ki Allâh, seni salih babalarından Resulullah Aleyhisselama, Ali b. Ebi talib'e, Hamza'ya Cafer'e ve Hasan b. Ali'ye kavuşturacaktır"


dedikten sonra bu duayı yaptı.


7 Ekim 2014 Salı

IŞİD Bilgisayar Dünyasını da Etkiliyor

Bilgisayar programları geliştirilme aşamasında, son haline  gelip raflarda yerini alarak, kullanıcılara sunulmadan önce kod adı ile adlandırılır. Birçok bilgisayar programı öneminden dolayı sektör içinde, son sürümden önce çok fazla tartışıldığından bu kod adları ile belirtmek kolaylık sağlar. Microsoft kod adlarını çok  kullanır. Microsoft, program son halini alıncaya kadar programın adını açıklamaz. Bu kod adlarına örnek vermek gerekirse;

Windows 95    Chicago,
Windows 98    Memphis,
Windows XP    Whistler,
Windows Vista Longhorn,
Windows 8.1    Blue

olarak belirlenmişti.

Aynı durum Linux sürümlerinde de söz konusudur. Linux sürümlerine de kod adları verilir. Aşağıdaki tabloda bazı Linux dağıtımlarının kod adları görülmektedir.

Ubuntu 14.04 LST   Trusty Tahr
Ubuntu 13.10           Saucy Salamander
Fedora 20                Heisenbug
Fedora 19                Schrödinger's Cat

Bu konuyu değinmemin sebebi bir Linux dağıtımının (distro) son günlerin popüler terörist örgütü IŞİD nedeniyle yeni sürümünün kod adını değiştirmek ihtiyacı hissetmesi. Elementary OS bir Linux dağıtımı. Gelecek sürümünün kod adı ISIS olarak belirlenmişti. ISIS antik "Mısır'ın büyü ve yaşam tanrıçasının" adı. Biz Türkçe'de IŞİD diyoruz. Ancak her ne kadar şu anda kendilerini ingilizce olarak IS (Islamic State -İslam Devleti) olarak adlandırıyorlarsa da, bu örgütün bilinen popüler adı ISIS (Islamic State of Iraq and Syria- Irak ve Suriye İslam Devleti) Elementary OS, terör örgütü IŞİD nedeniyle gelecek sürümünün kod adını Freya olarak değiştirdi (1). Freya ne demek diye sorarsanız "İskandinav aşk, asker ve savaş tanrıçası" demek. IŞİD'in sosyal medyayı çok iyi kullandığı biliniyor. Galiba Elementary OS Linux geliştiricileri bu kod adı ile IŞİD'e de bir mesaj vermek istemişler.

(1) http://elementaryos.org/journal/elementary-os-isis-is-now-freya

3 Ekim 2014 Cuma

TCG Muavenet'i Hatırlıyormusunuz

Hükümet tarafından Meclis'e gönderilen Irak ve Suriye tezkeresi kabul edildi. İnşallah ben ve benim gibi kaygıları olanlar yanılmış olur ve ülkemiz için "hayırsız" gelişmelere neden olmaz. Dünyanın en büyük beşinci, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip ülkemizin, bu tezkerenin nedeni olarak gösterilen İŞİD'e karşı herhalde kendini koruyamayacağı düşünülmüş olacak ki "yabancı silahlı kuvvetlerin ülkemize kabul edilmesini" de içeren bir tezkereye ihtiyaç duyuldu.

Herneyse ben başka bir konuyu hatırlatmak istiyorum.Bu tezkere dün yani 2 Ekim günü TBMM'de görüşüldü ve kabul edildi. Sizi bundan 22 yıl öncesine götürmek istiyorum. 2 Ekim 1992 tarihinde Deniz Kuvvetlerimiz bünyesindeki TCG Muavenet (DM-357) muhribi Ege Denizi'nde gerçekleştirilen NATO Kararlılık Gösterisi-92 Tatbikatı sırasında USS Saratoga (CV-60) uçak gemisinden atılan 2 Sea Sparrow füzesiyle vuruldu. Bu olayda gemi komutanı Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Tesis Astsubayı Serkan Aktepe, İkmal Çavuşu Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak olmak üzere beş askerimiz hayatını kaybetti ve 22 askerimiz de yaralandı.

ABD bu olayın kaza olduğunu açıkladı. Ancak kaza açıklaması "Saratoga mürettebatının iki atışının da tam isabet kaydetmesi; "Sea Sparrow" füzelerinin ateşlenebilmesi için 6 ayrı karara ihtiyaç olması, ayrıca bu işlemlerin ayrı ayrı odalarda bulunan personel tarafından yapılmakta olması" nedeniyle füzelerin peşpeşe kazayla ateşlenmesi kamuoyu tarafından inandırıcı bulunmadı. ABD, Türkiye'ye mesajını muhribimizi vurarak vermişti. Kuzey Irak'ta askerlerimizin başına çuval geçirerek verdiği gibi.

TCG Muavenet muhribimizin ABD'liler tarafından vurulduğu günün yıldönümünde ABD'nin istediği bir tezkerenin Mecliste kabul edilmesi beni daha çok üzdü. Tezkere konusunda yanılmış olmak ve bu tezkerenin ülkemiz için hayırlara vesile olması için dua ediyorum.

Milliyet 3 Ekim 1992

30 Eylül 2014 Salı

Bizim Kültürümüzde Kabe'yi Tepeden İzlemek Yok

Daha önce bir makalemde Mekke ve Medine'de rant adına yapılan yapılaşmayı sizlerle paylaşmış ve bu saygısızlığa ve çirkinliğe dikkatinizi çekmiş ve bu konuda İslam dünyasının sessiz kaldığını belirtmiştim. Bu konuyla ilgili İngiliz gazetelerinde çok geniş haberler yer alırken bizim basında ise hiç yer almadığını söylemek çok yanlış olmaz.


Dün bu konuda ülkemizden bir ses çıkmış. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Hac nedeniyle bulunduğu Mekke'de bu konuyla ilgili bir açıklama yapmış. "Bizim kültürümüzde Kabe'yi tepeden izlemek yok diyor." Diyanet İşleri Başkanı Görmez.

Başkan'ın bu haberi gazetelerimizin ilk sayfalarında aşağıdaki kadar yer alıyor.

Hürriyet 30 Eylül 2014

Star 30 Eylül 2014



25 Eylül 2014 Perşembe

Evvelim sen oldun ahirim sensin

Neşet Ertaş


Yaşar Kemal'in deyişiyle "Bozkırın tezenesi", abdallık geleneğimizin son büyük temsilcisi, aramızdan ayrıdığından beri iki yıl geçmiş. Seni rahmetle anıyorum.

Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönlüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

23 Eylül 2014 Salı

Google 'ın Hakkınızda Bildikleri

Başlığa bakınca bu blogda daha önce yazdığım makalelere çok uygun bir konu olmadığı görülüyor. Linux ve Özgür, açık kaynak kodlu (Free software and Open source) yazılımlar hakkında yazdığım bir blogum var. (http://linuxturkish.wordpress.com) Bu blogda Linux ve açık kaynak kodlu, özgür, ücretsiz yazılımlarla ilgili olarak son kullanıcılara yönelik tercübelerimi paylaşmaya çalışıyorum. Ancak bu satırları okuyorsanız mutlaka Internet'e giriyorsunuz ve büyük bir ihtimalle de bu satırları Google'ın bir ürünü olan Chrome Internet tarayıcısı (browser) üzerinde okuyorsunuz (En popüler Internet tarayıcıların  Internet Explorer, Firefox, Chrome, Safari olduğunu kabul edersek sizin Chrome kullanma ihtimaliniz dörtte bir oluyor.) Bu nedenle bu konunun bu blog okurları içinde ilgi çekeceğini düşünüyorum. O nedenle bu makaleyi bu blogda da yayınlıyorum.


Büyük çoğunluğumuz Google kullanıyor. Google Internet'in kapılarını açar, araştırmamıza ve öğrenmemize yardım eder. Ve bu sırada, sizin hakkınızda bilgi toplar.

21 Eylül 2014 Pazar

"Yaşayan Bir İnsan Hazinesi" Daha Göçtü

Kars'ta görev yaptığım yıllarda Murat Çobanoğlu'nun açtığı “Çobanoğlu Halk Ozanları Kahvesi” yörenin aşıkların buluşma yeriydi. Murat Çobanoğlu diğer bir Karslı aşık olan Şeref Taşlıova ile birlikte cuma akşamları meşhur aşık atışmalarını yaparlar ve aşıklık geleneğinin meraklılarına ziyafet sunarlardı.

Bugün Aşık Şeref Taşlıova'nın, Ankara'da tedavi gördüğü hastanede 76 yaşında vefat ettiğini öğrendim.

13 Eylül Cumartesi günü aniden rahatsızlanan Aşık Şeref Taşlıova, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılmış ve dün saat 21.30 sıralarında yaşamını yitirmiş.




10 Nisan 1938’de Ardahan'ın Çıldır ilçesi Gülyüzü köyünde doğan Taşlıova küçük yaşlarda babasını kaybeder. 10 yaşında şiir yazmaya başlar. İlkokuldan sonra bir süre öğretmen okuluna devam eder. Bu yıllarda da bağlama çalmayı öğrenir. Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğinin önemli isimlerinden Aşık Şenlik’in oğlu Aşık Kasım’a çıraklık yaparak kendini geliştirir ve yöredeki aşıklarla tanışma fırsatı bulur. 1966 yılından itibaren Kars Radyosu bünyesinde 10 yıl süreyle aşıklara ilişkin programlar hazırlar ve sunar. Ayrıca Türkiye ve Türkiye dışında birçok radyo ve televizyon programına katılır. Bazı radyo programlarına danışmanlık yapar. 1991’de Müzik-San Vakfı tarafından, 1996 yılında ise Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın sanatçısı seçilir. 2000 yılında Türksav tarafından 'Türk Dünyasına Hizmet Ödülü' verilir.

Şeref Taşlıova, UNESCO tarafından, âşıklık geleneği temsilcisi olarak 'Yaşayan İnsan Hazinesi' seçilir. Bu ünvan, 14 Ocak 2010 tarihinde İstanbul'da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılan törenle ilan edildi.

Bu güzel insana Allah (cc)'tan rahmet diliyorum.

"Şeref der yazı yazılmış
Şeref der yazı yazılmış
İnce planlar çizilmiş
Bunların ki içi bozulmuş
Pile benzer arkadaşım"

(Şeref Taşlıova'nın Murat Çobanoğlu,İsmail Azeri ve Nuri Çırağı ile yaptığı bir atışmasından)

3 Eylül 2014 Çarşamba

Suudiler'in Yeni Marifeti: Sıra Allah Resulunun (sav) Mezarına Geldi

Suudi Arabistan'ın Vehhâbî yönetimi şimdi de Allah Resulu Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) mezarına gözünü dikti. Rant uğruna daha önceki bir makalemde de belirttiğim gibi kutsal belde Mekke'yi dünyanın en yüksek binalarıyla, alış veriş merkezleri ve otelleriyle dolduran Suudiler, Allah Resulu'nun mezarını Mescid-i Nebevi'nin yanında bulunan Cennet-ül Bâki Mezarlığına nakletmek için çalışmalar yapıyor.

Vehhâbîler Mekke'yi ele geçirdiklerinde Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, Hazret-i Fâtıma'nın -radiyallahu anhüm- doğdukları evleri, orada bulunan bütün kubbe ve türbeleri yerle bir etmişler, Cennet-ül-Bâki Mezarlığındaki bütün mezarları, türbeleri, Hazret-i Hatice Validemiz'in türbesini yıkmışlardı.  (Peygamberimiz vefatına yakın hasta olduğu zamanlarda bile bazen bir gecede birden çok defa Cennet-ül Bâki Mezarlığına gidip burada bulunanlar için dua etmiştir.)

1 Eylül 2014 Pazartesi

Nazi Alman Ordusunda Savaşan Türkistanlı Kızıl Ordu Askerleri

İkinci Dünya Savaşının başlangıç tarihi olarak 1 Eylül 1939 kabul edilir. Bu tarihte Almanya Polanya'yı işgal eder ve 1945 yılına kadar sürecek olan, zamanın büyük devletlerden Birleşik Krallık, ABD, Sovyetler Birliği, Fransa bir tarafta Almanya, İtalya , Japonya'nın diğer tarafta yeraldığı, dünyayı etkileyen en büyük yıkımlardan biri olan II. Dünya Savaşı başlamış olur. Bu savaş sadece bu ülkelerle sınırlı kalmamış neredeyse dünyanın bütün devletlerini etkilemiştir.

II. Dünya Savaşı ile ilgili belki yüzlerce film, roman, makale, araştırma yapılmıştır . Özellikle Hitler Almanya'sında katliama uğramış Yahudiler için bu sayı daha da fazladır. Ancak bu savaştan en çok etkilenmiş bir millet vardır ki çok fazla bilinmez. Bunlar Türkistanlı müslüman kardeşlerimizdir. I. Dünya Savaşının ardından 1917 yılında Rusya'da yaşanan Şubat ve Ekim devrimleri ile Rus İmparatorluğu altında yaşayan milletlerde kendi yurtlarında söz sahibi olma umudu belirmiştir.


16 Ağustos 2014 Cumartesi

Beş Yıldır Fatih'in Mezarında Kemikleri Sızlıyor! Haberiniz Varmı?

Fener Rum Patriği Bartholomeos'un da katılımı ile Trabzon'un Maçka ilçesindeki  Sümela Manastırı'nda Hristiyan Ortodokslarca düzenlenen ayin dün 15 Ağustos tarihinde yapıldı. Bu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın özel izni ile  yapılan bu ayinlerin beşincisi. Yani beş yıldır bu ihanet tekrar ediliyor. Ayin sırasında bir sorun yaşanmaması için manastır içinde Valilik, özel güvenlik, Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ekipleri görevlendirildi. Manastır alanında sağlık ekipleri de hazır bulunduruldu.

12 Ağustos 2014 Salı

Oooy Men Ölmüşem, Gavim Gardaş, Nerdesen?


Oğuzam ,
Türk menem...
Bayatlardan Türkmenem...
Damarlarındaki asil kan
Aslına çektiğin ırk menem...
Yaprağın asılı dallar
Gövdeni taşıyan kök menem...
Yolunu gözleyen yar
Aşkınla çarpan ürek menem...
Can içre canan bilmişem, gavim gardaş, nerdesen?


1 Ağustos 2014 Cuma

Gördüğün Ateşe Gelince: O, Benden Sonra Kopacak Fitnedir! O, Ahir Zamanda Da Kopacaktır!

IŞİD'e katılmış bir Kosova'lının bir insanın boğazını keserken çektiği ve Facebook'a yüklediği görüntüleri gerek ülkesi Kosova'da ve gerekse bütün Dünya'da nefretle karşılandı (*). Bu yaşananlar bana Peygamber Efendimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir rüya yorumunu hatırlattı.
  
Peygamberimizi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu fani alemden göçüşünden önce en son ziyaret eden heyet Beni Naha kabilesi heyetidir. Zürâre b. Amr bu heyetin içinde yer almıştır. Önceden Hıristiyan olan bu zat Müslüman olmuştur.


27 Temmuz 2014 Pazar

Halife Seçimi- 4

Peygamberimizden sonra kimin Halife olacağı ve İslam davasını yürüteceği meselesi, bütün ağırlığı ile ortaya çıkmıştır.

En başta Haşimiler, bu işi benimsemekte idiler.

Daha öncede belirtildiği üzere Hz. Abbas, Hz. Ali'den bu işi Peygamberimizden sorup öğrenmesini istemiş, ancak Hz. Ali buna yanaşmamıştır. Kaynaklar Hz. Ali'nin menfi bir cevap alırsa bu kapının kendilerine temelli kapatılmasına sebebiyet vereceğini ileri sürerek buna yanaşmadığını belirtmektedir.

Peygamberimizin Hz. Ebubekir'i insanlara namaz kıldırmak için mihraba geçirmesi konusundaki ısrarı, Mescidde bulunan bütün kapıları kapattırıp ancak, Hz. Ebubekir'in kapısını açık bıraktırması, Hz. Ebubekir için bir yazı yazdırmak istemesi, Peygamberimizin bu husustaki temayülünü göstermektedir.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bir Ramazan Ayında İlmin Kapısını Yıktılar

Halife Hz. Ali ile Halifeye isyan etmiş olan Şam Valisi Muaviye arasındaki Sıffin Savaşı Hz. Ali’nin ordusu Muaviye'nin  ordusunu dağılması noktasına getirdiği bir sırada Amr b. el-Âs'ın hilesi sonucu (Kur'an-ı Kerim sahifelerini askerlerin mızrakları ucuna takarak), yenen ve yenilen belli olmayan bir şekilde sona ermiş, ihtilafın, her iki tarafının hakemlerince çözüme kavuşturulmasına karar verilmiş, Muaviye'nin ordusu Dımeşk'e (Şam),  Halife Hz.Ali'nin ordusu Kufe'ye çekilmişti.

Bu tarihten yedi ay sonra her iki tarafın hakemleri bir araya gelerek, uzun görüşmelerden sonra karara varmışlar ve yine Muaviye'nin Hakemi Amr b. el-Âs'ın hilesi ile Muaviye'yi Halife tayin etmişlerdi. Hz. Ali tarafında bulunan bir grup hakemlerin kararını ve Hz.Ali'nin hakem tayini işine rıza göstermesini kabul etmediler. "Hariciler" olarak adlandırılan bu gruptan fanatik bir Harici olan Abdurrahman b. Mülcem Hicri 40ncı yılda Ramazan ayında Kufe'de caminin kapısında,Hz. Ali'ye saldırarak yaraladı.

20 Temmuz 2014 Pazar

Okunur Dillerde Kıbrıs Destanı

20 Temmuz 1974 tarihinde Türk askeri Kıbrıs'lı Türklerin yardımına koştu. Bugün Türk Silahlı Kuvveteri'nin gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatının 40. yıldönümü. Kıbrıs Barış Harekatı günlerini benim yaşımda olanlar çok iyi hatırlayacaktır. Ancak ben sizi daha eskilere götürmek istiyorum.



1960 yılının 15 Ağustos'unu 16 Ağustos'a bağlayan gece bir devlet doğdu Kıbrıs'ta. Bu yeni devletin adı "Kıbrıs Cumhuriyeti" idi. Yunan kuvvetleriyle beraber bu devletin güvenliğini sağlamak için 650 kişilik bir Türk Birliği Kıbrıs'a ayak bastı. Kıbrıs Türkü'nün hasret, minnet ve güven hislerine tercüman olan sayısız çiçek demetleri ve kurbanlarla karşılandı bu birlik Magosa Limanında. Türk Birliğini getiren Ege vapurunun Magosa'ya varmasına saatler kala binlerce Kıbrıs Türkü Magosa Limanı'nı tıklım tıklım doldurmuştu. Kolay değildi elbet. Bu 82 yıllık bir hasretti.


Magosa Limanında Türk Birliğini bekleyen Türkler

Bu yıldönümünde Kıbrıs'ta hunharca katledilen Türkleri, Kıbrıs için canını veren Türk Mukavemet Teşkilatının mensubu mücahidleri, Kıbrıs Barış Harekatında şehit olan askerlerimizi, Dr. Fazıl Küçük'ü ve Kıbrıs deyince ilk akla gelen büyük dava adamı Rauf Denktaş'ı sayğı ve rahmetle anıyorum. Allah'ın (cc) rahmeti üzerlerine olsun. Son sözü dedesi Hacı Mustafa Efendi'nin anlattıklarıyla tanıyan Kıbrıs'ı hiç görmemiş Afyonkarahisarlı Âşık Yoksul Derviş'e bırakalım.


"Dedem anlatırdı güzelliğini,
Yazıldı dilime Kıbrıs Destanı.
Tarihlerde olan özelliğini,
Okunur dillerde Kıbrıs destanı"

Türk Mukavemet Teşkilatı Arması

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Halife Seçimi -3

Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) evinde en son akşam namazı kıldırmış, bundan sonra Ahiret alemine alınıncaya kadar bir daha namaz kıldırmamıştır.

***


Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre: Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), hastalığı sırasında “Bana, Ali'yi çağırınız!” buyurmuştur.

Hz. Aişe “Sana, Ebubekir'i de çağıralım mı?”  diye sormuş, Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “O'nu da çağırınız!” diye buyurmuştur.

Hz. Hafsa “Ya Resullullah! Sana Ömer'i de çağıralım mı?” diye sormuş, Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “O'nu da çağırınız!” diye buyurmuştur.

Ümmüldal “Ya Resullullah! Sana Abbas'ı da çağıralım mı?” diye sormuş, Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “O'nu da çağırınız!” diye buyurmuştur.

17 Temmuz 2014 Perşembe

Halife Seçimi -2

Peygamberimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hastalığı ağırlaştığı zaman halk “O'ndan sonra, bu işi kim yönetecek?” diye konuşmaya başladı. Ensarın kadınları, erkekleri mescidde ağlıyorlardı. Bu durum Peygamberimize (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) söylendi.

Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “Onlar niçin ağlıyorlar?” diye sordu. “Sen, öleceksin diye korkuyorlar!” dediler.

 O sırada Fadl b. Abbas , Peygamberimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanına girdi. Peygamberimiz “Ey Fadl! Şu sarığı başıma sar!” buyurdu. Fadl b. Abbas sarığı sarınca “Tut elimden!” buyurdu. Oda Peygamberimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) elinden tuttu. Peygamberimiz büyük bir ridaya bürünmüş ve başına da boz bir sarık ile bağlamış olduğu halde Minber'e oturdu ki bu Peygamberimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Minber'e son oturuşu idi. Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bu günden sonra bir daha Minber'e çıkmadı. “Halk'a seslen!” buyurdu.

Fadl b.  Abbas, seslenince, Müslümanlar mescidde toplandılar. Mescid Müslümanlarla doldu.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Halife Seçimi -1

Kısa sürede Irak'ın üçte birini ele geçiren ve gözünü Mekke'ye kadar diken IŞİD -medyada adlarını değiştirdikleri yazılıp çiziliyor ama biz IŞİD demeye devam edelim- sonunda liderini halife ilan etti.

İslam aleminde halife seçimi her zaman önemli olmuştur. Bazı halife seçimleri yıllar boyu kapanmayacak yaralara neden olmuştur. Bu ve sonraki bir dizi makalede İlk Halife Hz. Ebubekir'den başlayarak  halifeler nasıl seçilmiş bakalım. Ancak ilk halife Hz. Ebubekir'in seçimine geçmeden önce Peygamberimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) son günlerinde meydana gelen bazı olaylara  bakmak halife seçiminde meydana gelen gelişmeleri daha iyi anlamaya yardımcı olması bakımından önemli. Sahih İslam kaynaklarının bildirdiğine göre Peygamberimizin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vefatına yakın günlerde meydana gelen bazı olaylar şöyle gelişmiştir.

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Ne Yaparsanız Yapın, Ama Soykırımı Unutmayın. Çünkü; Unutulan Soykırım Tekrarlanır!

Tarih 11 Temmuz 1995

Yer Srebrenitsa

Yugoslavya iç savaşının sürdüğü yıllardır.

Srebrenitsa Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge ilan edilmiştir.

Srebrenitsa'nın güvenliği Thom Karremans komutasındaki 400 kişilik Hollanda birliğine bırakılmıştır.

Güvenli bölğe ilan edildiği için 24,000 civarında olan Srebrenitsa'nın nüfusu Yugoslavya'nın diğer bölgelerinden gelenlerle birlikte 60,000 civarına çıkmıştır.

Müslümanların silahları Hollanda'lı Birleşmiş Milletler askerleri tarafından toplanır.


10 Temmuz 2014 Perşembe

800 Kg Ağırlığında Mushaf-ı Şerif

Rusya'nın özerk Tataristan bölgesinde başkent Kazan şehrinin Kremlin'inde (1) bulunan Kul Şerif Camii İstanbul'daki camileri hariç tutarsak Rusya ve Avrupa'daki en büyük camidir. Kul Şerif, Kazan Tatar Hanlığı'nın Hanı'dır. 1552 yılında Ruslar'ın İlk Çarı Korkunç İvan'ın orduları (İvan Vasiliyeviç)  Kazan'ı işgal edince öldürülür.

Bu cami şu anda Dünya'nın en büyük Mushaf'ına ev sahipliği yapıyor.


5 Temmuz 2014 Cumartesi

Irak Türk'ü Türkmanığ, Dünya'da herkes bili (bilir)

IŞİD birkaç gün içerisinde Irak'ın yaklaşık üçte birini eline geçirdi. Bu yerlerin arasında Türkmen yurdu Musul'da var. Fırsattan istifade yada ortaya çıkarılan fırsatı bahane ederek Kürtlerde diğer önemli bir Türkmen yurdu Kerkük'ü işgal etti. Türk Hükümetinden hiçbir tepki ve Irak Türkleri için bir  girişim yok. Bu anlaşılabilir bir şey. Mustafa Kemal Atatürk'ten beri Türk Hükümetleri Irak Türklerine karşı hep bir duyarsızlık içerisinde olmuştur. Ayrıca şimdi Irak Türkleriyle ilgilenmenin zamanı mı? Bizim seçmemiz gereken bir Cumhurbaşkanı var! Ancak milletimizin duyarsızlığına ne demeli. Yahudilerin Filistinlilere yaptığı zulümlere karşı gerek cuma namazları sonrası ve  gerekse diğer zaman ve mekanlarda gösteriler yapanlar, söz konusu Türkler olunca hiç sesleri çıkmıyor. Oysa ki Irak Türklerinin gözü her zaman Türkiye'den bir “ağabey” eli, kulağı her zaman Türkiye'den bir “ağabey” sesi beklemiştir. Onlar her zaman Türkiye'nin dertlerini dert edinmiş, Türkiye'nin üzüntülerini kalplerinde hissetmiştir. Bunu “hoyrat”larına bile yansıtmışlardır.



Dumlupınar gemisi boğazlarda battığında tüm Türkiye gibi onlarda üzülmüşlerdir.
“Dumlupınar batıptı
Acep kaptan yatıptı
Bütün Türk yüreğine
Sanki tiken batıptı

1 Temmuz 2014 Salı

Kabe'yi Yıkmak


Bugün haber bültenlerinde IŞİD'in Kabe'yi yıkacağı şeklinde haberler var. Bunu duyanların bu haber karşısında dehşete düştükleri görülüyor.

Müslümanların kıblesi Kabe'ye saldırının ilk defa olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hayır Peygamber Efendimizin  İslam'ı tebliğe başlamadan önce Yemen Kralı Ebrehe el Eşrem el Habeşi'nin ordularının fillerle Kabe'yi yıkmak için Mekke'ye doğru yola çıkmaları ve Kur'an-ı Kerim'de Fil Suresinde anlatılan olayı kastetmiyorum.

Şam'da İslam'ın Halifelik makamında  Muaviye'nin kendisinden sonra halifeliği bıraktığı oğlu Yezit bulunuyor.


20 Haziran 2014 Cuma

Irak'ta Fitne

IŞİD güçleri Irak'a girip çok kısa sürede neredeyse ülkenin üçte birine hakim oldu. Bu arada Türkiye'nin Musul Konsolosluğunu da işgal edip elçilikte bulunanları tek bir kurşun atmadan esir aldı. Herkes IŞİD'i konuşuyor. IŞİD'in arkasında kimin olduğunu bu gücü nereden aldıklarını tartışıyor. IŞİD güçlerinin yaptığı katliamlar Internet ve medyada yer almaya devam ediyor. Gündemin diğer önemli bir maddesi olan Cumhurbaşkanlığı adayları tartışılmaya devam ediyor. Sadece 10 ay önce oğlu'nun düğününe CHP ve MHP'den hiç kimseyi davet etmeyen, AK Parti'den Başbakan Yardımcısını davet eden bir kişi CHP ve MHP'nin ortak Cumhurbaşkanı adayı oluyor. Milletinde bu kişinin CHP ve MHP'nin kendi adayları olduğuna inanmasını istiyorlar. Bu arada Türkiye'nin Musul Konsolosluğunda esir edilenler neredeyse unutuldu. Zaten yetkililerde bunu istiyor.

Herneyse benim değinmek istediğim Irak'ta ve Bağdat'ta tarih boyunca görülen fitneler. İslam tarihi boyunca Irak'ta ortaya çıkan fitneleri ve yapılan katliamları dikkate alınca IŞİD'in bugün yaptıkları beni şaşırtmıyor.


29 Mayıs 2014 Perşembe

Büyük İskender ile Bütün Dünyayı Mağlub Etmiş Olan Roma'ya Galip Geldi


İstanbul'un fethine şahit olmuş Bizanslı tarihçi Prens Dukas (1)'dan;
“ Bizans askerleri ise, alelade bir Türk askeri kadar bile harb fenninde bilgili değildi. Zira Türk askerleri, bu maksat ve fikir ile yetiştiriliyorlardı.”

“ Türk askerlerinin her biri Apollon'dan çok daha mahir okçu idi; modern İraklide (Herkül) idiler ve her biri, 10 düşmana karşı gelebiliyordu. “

“Akşam olunca orduya dellallar göndererek bütün çadırların kuvvetli zıyalar ile tenvir olunmasını ve ateşler yakılmasını emretti. Işıklar yandıktan sonra, hep birden yüksek sesle tekbir getirdiler. Karada ve denizde yakılan ışıklar, bütün İstanbul'u, Galata'yı, bütün gemileri ve karşı tarafta bulunan Üsküdar'ı, güneşin ışığından daha parlak bir şekilde aydınlatıyordu. Denizin sathı, bütün, şimşek zıyası kuvveti ile parlıyordu. Keşke yıldırım olsa idi; zira yıldırım yalnız tenvir etmiyor yakıyor ve mahvediyor. Bizanslılar, Türk ordusunda yangın çıktığını zanneyliyorlar ve tamamiyle mahvolmalarını temenni ediyorlardı.”

27 Mayıs 2014 Salı

Köpek Davası

Bugün yakın tarihimizin çok önemli bir olayı olan 27 Mayıs Askeri darbesinin yıldönümü. Yakın tarihimizin bu çok önemli olayı farklı boyutlarıyla yıllardan beri tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edecek. Ben bugün o günlerin ilginç bir dava konusundan bahsetmek istiyorum.

1960 yılı Ekim ayında zamanın basın yayın organlarında bir haber şöyle başlıyor:
“Yüksek Adalet Divanında sabık Cumhurbaşkanı Celal Bayar'la Ziraat Vekili Nedim Öktem hakkında açılan “Köpek Davası” düşüklerin şahsi işleri ile devlet işlerini birbirine nasıl karıştırdıklarını açıkça gösteren tipik bir örnek olduğu için dikkate şayandır.”


25 Mayıs 2014 Pazar

Allah Diyene

Allah Diyene
Her şey, her şey şu tek müjdede;
Yoktur ölüm, Allah diyene
Canım kurban, başı secdede,
İki büklüm, Allah diyene

Akıl, kırık kanadı hiçin;
Derdi gücü 'nasıl' ve 'niçin'...
Bağlı, perçin üstüne perçin,
Benim gönlüm Allah diyene...
Necip Fazıl Kısakürek

Üstad Şair Necip Fazıl Kısakürek'i vefat yıldönümünde rahmetle anıyorum.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Milletimin Dokunulmazlığını Gerçekleştirmek ve Memleketimin Saldırgan Ellerden Kurtarılmasını Sağlamak İçin

Soma'da meydana gelen maden felaketinin acısı yürekleri dağlarken Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs'ın yıldönümündeyiz. Şimdi Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a gittiği günlerin öncesine İstanbul'a gidelim.

Mustafa Kemal Paşa Yıldız Sarayında Padişah Vahidüddin'in karşısındadır.


10 Mayıs 2014 Cumartesi

Kızılderili Olmayan Kızılderili Dünya Markaları


Önceki makalelerimde Amerikalıların Kızılderililere yaptıkları katliam ve soykırımlardan örnekler vermiştim. Amerikalılar vicdanlarını rahatlatma için mi yoksa Kızılderililerin kahramanlıklarına ve gücüne duydukları hayranlıktan mıdır bilinmez tüm dünyaya pazarladıkları ürünlerinden birçoğuna Kızılderili kabilelerin isimleri vermiştir. Bunlardan bazıları;
  • Cherokee: Chrysler tarafından üretilen bir Jip
  • Apache: ABD Hava Kuvvetleri tarafından üretilen bir Helikopter markası, bir bilgisayar donanım ürünleri üreten marka, bir server ismi,
  • Comanche: ABD Hava Kuvvetleri tarafından üretilen bir Helikopter Markası, Chrysler'in ürettiği bir kamyonet modeli.
  • Pontiac (Ünlü Kızılderili Şefi): 80’li yılların ABD kaynaklı en meşhur spor araba markalarından biri
  • Cayenne: Porsche’nin ilk kez ürettiği Jip’e verdiği isim
  • Fox: ABD’de bir TV kanalı
  • Black Hawk : Helikopter markası
  • Kentucky: Kökeni; Iroquois Kızılderililerinin kullandıkları dilde “ken-tah-ten” sözcüğünden gelen ve “Yarının Ülkesi” anlamına gelen kelime tüm dünyaya yayılmış bir restoranlar zincirinin ismidir. (Kentucky Fried Chicken).



3 Mayıs 2014 Cumartesi

Burası ana vatan Afganistan! Her Afgan'ın şerefidir.*

Afganistan'ın kuzeydoğusundaki Badahşan vilayetinde meydana gelen toprak kayması sonucu ölenlerin sayısının 2100'e çıktığı yönünde haberler yer aldı medyada. Bu dost ve kardeş ülkede meydana gelen bu felakette ölenlere Allah (cc)'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Ölü sayısının daha fazla artmaması için dua ediyorum.

Afganistan ülkemize coğrafi olarak uzak olsa bile tarihi, siyasi ve kültürel olarak çok yakın oldu tarih boyunca.

Mayıs 1919'da Afgan Şahı Amanullah Han İngiliz sömüğeciliğine karşı Cihad ilan edip bağımsızlık savaşına başladı. Ağustos 1919'da Afganistan bağımsızlığını kazandı.
Amanullah Han

Atsız'ım Bozkurtlara Buyruğu Verdi

Kendisini en derin saygıyla andığım şair ve yazar Yavuz Bülent Bâkiler Türkiye'de çok ciddi bir Türk düşmanlığı olduğunu, hatta bir zamanlar Türkiye'de Türk Düşmanlığı ismiyle bir kitap yazmayı bile düşündüğünü yazmıştı bir kitabında. Türkiye'de Türk düşmanlığı her dönemde görülen bir durum. Bazen bu düşmanlık artış gösteriyor. Tarihimizde bunun somut örnekleri var. Günümüzde de Türküm demek neredeyse suç sayılır oldu.

Milli Şef İnönü döneminde yapılan gizli komünizm faaliyetlerinden rahatsız olan yazar, şair ve tarihçi Hüseyin Nihal Atsız dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu'na hitaben, dönemin Milli Eğitim Bakanı (Maarif Vekili)  Hasan Ali Yücel, yazar ve gazeteci Sabahattin Ali ve diğer bazı şahısları şikayet etmek üzere Orhun dergisinde 1 Mart 1944'te ve  bir ay sonra 1 Nisan 1944'te iki açık mektup yazar.


2 Mayıs 2014 Cuma

Sa­yın He­yet!..

"Sa­yın He­yet!..
Ben 18 yı­lı de­niz­ler­de ge­çen; öğ­ren­ci­lik da­hil 32 yıl mes­lek ha­ya­tı olan; ya­ni öm­rü­nün 3’te 2’si sü­re­si­ni Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’ne hiz­met ver­miş su­ba­yım.
Dün­ya de­niz­le­rin­de ve li­man­la­rın­da ül­ke­mi tem­sil edip; Türk hal­kı­nın hak ve men­fa­at­le­ri­ni ca­nı pa­ha­sı­na ko­ru­ma­ya ant iç­miş as­ke­rim.

Bu­gün bu­ra­da ger­çek ol­ma­dık­la­rı yüz­ler­ce kez is­pat­lan­mış; za­man ve me­kan çe­liş­ki­le­riy­le do­lu; rü­yam­da da­hi gö­re­me­ye­ce­ğim sah­te di­ji­tal­le­re da­ya­na­rak suç­lan­ma­mı ka­ra mi­zah­tan baş­ka bir ifa­de ile ta­nım­la­ya­mı­yo­rum.


1 Mayıs 2014 Perşembe

Bu Ayda İnsanlar Uyuduğu Zaman Yollar Güvenli Olur, Kimse Kimselerden Korkmaz

Allâh-u Te'âlâ Kur'ân-ı Kerim'de buyuruyor;

“Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah'a göre ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.” (Tevbe Suresi-36dan)

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Veda haccında bir hutbe verip şöyle buyuruyor;

“Bilin ki zaman Yüce Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki durumuna geri dönmüştür. Bir yıl on iki aydır. Bu aylardan dördü haram aylardır. Haram aylardan üçü peşpeşe gelir ki bunlar Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri de Cemaziyelâr ile Şâban ayı arasında olan Mudar kabilesinin Receb ayıdır.”

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yine buyuruyor;

“ Receb ayı, Allah'ın ayıdır ve Asam (Sağır ay) olarak isimlendirilir.Cahiliye döneminde Receb ayı girdiği zaman bitene kadar silahlarını asıp kaldırırlar. Bu ayda insanlar uyuduğu zaman yollar güvenli olur, kimse kimselerden korkmaz.”

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yine buyuruyor;

“Şüphesiz ki Receb, Allâh-u Te'âlâ'nın, kendisinde sevapları katladığı, tevbe edenlerden günahları sildiği, duaların kendisinde kabul edildiği ve sıkıntıların kendisinde açıldığı büyük bir aydır.”

Bugün Hicri takvime göre 2 Receb 1435. Yani İslam'dan önce cahiliye döneminde bile hürmet edilen silahların kaldırıldığı, insanların emin olduğu Receb ayının ikinci günü.

Umarım ülkemizde de insanlarımız bu aya hürmet eder ve bugün istenmeyen olaylar ortaya çıkmaz.

Allah (cc) Receb ayının kıymetini bilenlerden eylesin. Regaib kandili sizlere, ülkemize ve tüm İslam alemine mübarek olsun.

28 Nisan 2014 Pazartesi

Ay'daki Atalara Mektup

Kızılderililer atalarının Ay'da yaşadığına inanır. Amerikalıların uzay çalışmaları kapsamında Ay'a insan gönderme hazırlıklarının yapıldığı 60'lı yılların sonlarıdır. Bir Kızılderili grubu NASA'nın kapısına gelir.


Ay'daki atalarına bir mektup göndermek istediklerini söyler. NASA'daki görevliler kabul etmezler. 'Ayda kimse yok, bu mektubu kabul edemeyiz” derler. Kızılderililer geri döner. Ertesi gün yine gelirler. Aynı şeyleri söylerler ve mektubu vermek isterler. Görevliler yine aynı şekilde “Ayda kimse yok, bu mektubu alamayız” derler. Kızılderililer geri döner. Ancak ertesi gün yine gelirler. Aynı şekilde mektubu vermek isterler. Görevliler kabul etmezler. Bu durum bu şekilde bir hafta sürer. Sonunda görevliler her ne kadar mektubu Ay'a götürmek niyetleri olmasa da mektubu alalım, bunlardan kurtulalım derler ve mektubu alırlar. Kızılderililer gider.

Görevliler Kızılderililer gidince mektubu açar ve ne yazdığına bakarlar. Mektupta şunlar yazılıdır.

“Ne yaparsanız yapın, ancak sakın Amerikalılarla hiç bir şey imzalamayın.”

Amerikalılar bugüne kadar Kızılderililere verdikleri hiçbir sözü tutmamışdır.

Bir Beyaz Adam Gibi Yaşamaktansa Bir Kızılderi Gibi Ölmeyi Tercih Ederim

Önceki "Amerika hırsızların evi, kölelerin toprağıdır" başlıklı makalemde Oturan Boğa'nın ayrı bir makale konusu olmayı hak eden bir Kızılderili Şefi olduğunu belirtmiştim. Bu makalem de size Oturan Boğa'yı anlatmak istiyorum

Oturan Boğa
Amerikan yerlilerinin en meşhur ve güçlü Şefi Oturan Boğa (Sitting Bull) 1831 yılında, şu anda Güney Dokata olarak adlandırılan yerde doğdu. Babası bir Siu savaşçısıdır. (Siu kelimesi, Fransızca "Sioux" kelimesinden Türkçe'ye geçmiştir.  Siular günümüzde bu kelimeyi benimsemez, kendilerine "Dakota", "Lakota" veya "Nakota" derler.)

10 yaşında ilk buffalosunu öldürdü. 4 yıl sonra rakip bir kızılderili kabilesi ile olan bir çatışmada üstün başarı gösterdi. Kendisine Lakota dilinde “Oturan Buffalo” anlamına gelen “Tatanka-Iyotanka” adı verildi.

Oturan Boğa'nın hayatının büyük kısmı topraklarını işgal eden beyazlar ile  mücadele ile geçti. Genç yaşta  “Strong Heart Society” lideri seçildi. İlk defa Haziran 1863'de Birleşik Devletler'e karşı silahlı mücadeleye başladı. Ertesi yıl  “Killdeer Dağında”  Amerikan askerleriyle çatıştı (Battle of Killdeer Mountain).
1865'de şimdi Kuzey Dakota denen yerde inşa edilen Fort Rice'a yapılan saldırıya liderlik etti. Beyazlarla olan bu savaşlarda gösterdiği başarı ve liderlik O'nu 1868 yılında Lakota halklarının lideri yaptı.


26 Nisan 2014 Cumartesi

Ele Verir Talkını Kendi Yutar Salkımı


Bugünkü gazetelerde Türkiye Başbakanı'nın 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı topraklarında meydana gelen Ermeni tehcir olayları hakkındaki açıklamasıyla ilgili olarak Fransa Başkanı Francois Holanda'ın “Taziye gerekiyordu ama yeterli değil. Ermeni soykırımı tanınmalı” şeklindeki demeci yer alıyor.

Soykırımın nasıl yapıldığını çok iyi bilen Fransa, Cezayir'de 1945-1962 yılları arasında yaptığı soykırımı unutmuş gözüküyor. Cezayir'i işgal ettikleri sömürge döneminde ülke nüfusunun üçte biri yaklaşık 1,5 milyon müslüman Arab Fransız askerler tarafından öldürülmüştür. Yıllardır Cezayir'lilerin bu soykırımın tanınması ve Fransa'nın Cezayir'den özür dilemesi yönündeki çağrılarına kulak tıkayan Fransa Türkiye'ye akıl veriyor. Fransa “bu olaylar geçmişte kalmıştır tarihçilere bırakılmalı” diyor. Türkiye ne diyor sözde Ermeni soykırmı hakkında. Bu konu tarihçilere bırakılmalıdır. Fransa söz konusu olunca tarihçilere bırakılacak, Türkler sözkonusu olunca siyasilere. Batılıların her zaman uyguladığı çifte standard. Tam “ele verir talkını kendi yutar salkımı” durumu.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Özgürlük Savaşçısıdır Yalnız Kurttur Her Çeçen

Halkının özgür olması için, şan, şöhret, para gibi bütün dünyevi şeylerden vazgeçen bir yiğit bundan 18 yıl önce 21 Nisan günü Ruslar tarafından düzenlenen bir suikast ile Çeçenistan'da küçük bir yerleşim yerinde şehit edildi. Bu yiğit Çeçenistan Cumhurbaşkanı Cahar Dudayev idi.

Dudayev Çeçenistan'da doğdu. Daha 15 günlük bebek iken ailesiyle Sibirya'ya sürüldü. Çocukluğu Sibirya bozkırlarında geçti. Son olarak 1974 yılında Gagarin Hava Harp Akademisi'ni bitirip 1nci Sınıf Pilot ve Mühendis ünvanını kazanarak eğitim ve öğretim hayatını tamamladı. Sovyet ordusunda Tümgeneralliğe kadar yükseldi. SSCB  tarafından kendisine birçok madalya verildi.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Küçük Büyük Hepsini Öldürün ve Kafa Derilerini Yüzün

Daha önce Amerikalıların Kızılderililere yaptığı yüzlerce katliamdan sadece biri olan Yaralı Diz Katliamını (Wounded Knee Massacre) yazmıştım. Bu makalede Amerikalıların Kızılderililere yaptığı başka bir katliamı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tarih 29 Kasım 1864

Yer Colorado Eyaleti'nin güney-doğusunda bulunan Sand Creek rezervasyon bölgesi.

Rezervasyon bölgesindeki Cheyenne ve Arapaho Kızılderilileri uykuda. Albay John Chivington komutasındaki Amerikan Ordusu Colorado 1nci ve 3ncü Süvari Birliğine bağlı 700 asker, içerisinde kadın ve çocuklarında bulunduğu silahsız 400'den fazla  Cheyenne ve Arapaho Kızılderilisini  uykuda iken öldürür.


16 Nisan 2014 Çarşamba

Sizin Solcular Dış Türklerle İlgilenenlere Faşist Diyorlardı


Geçenlerde Habertürk televizyonunda Tarihin Arka Odası programında Kırım Milli Meclis Başkanı Mustafa Cemiloğlu konuk olarak yeralmıştı. Söz dönüp dolaşıp Cemiloğlu'nun Sovyetler Birliği'nde 1976 yılında yaptığı açlık grevine geldi. Cemiloğlu o yıllarda kendilerine sadece Türkiye'nin destek olduğunu belirtti. Türkiye'de de milliyetçilerin ve Alparslan Türkeş'in kendilerine destek olduğunu söyledi. Türkeş'i rahmetle andıktan sonra “o zaman sizin solcular dış Türklerle ilgilenenlere faşist diyorlardı” dedi. Programdakilerin hiçbiri bir şey söyleyemedi. Programı izlerken üniversite yıllarıma gittim. Bizde Mustafa Cemiloğlu'na destek olmak ve O'nun mücadelesini ülkemiz kamuoyuna duyurmak için mitingler yapmıştık. Ama asıl söylemek istediğim ülkemizdeki “kavram kargaşasının” Cemiloğlu tarafından yüzümüze vurulması. Ülkemiz dışındaki soydaşlarımızla ilgilenmek “faşist” olarak nitelenmeye neden oluyordu.

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu

13 Nisan 2014 Pazar

Gesi Bağları'nda Dolanıyorum

Geçtiğimiz günlerde vefatının yıldönümü nedeniyle yapılan bazı haberlerde ülkemizin başarılı iş adamlarından ve aynı zamanda renkli kişiliği ile hatıralarımızda yer eden merhum Sakıp Sabancı'nın memleketi olan Kayseri yöresinin “Gesi bağları” türküsünü, engelliler konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan bir kamu spotunda seslendirdiği ve ekranlarda yayınlanacağı yer aldı. Artık gençlerimiz türkü dinlemese de benim yaşıtlarım ve bizden öncekiler türkü ile büyüdü, türkü ile hüzünlendi ve türkü ile sevindi. Bazı arkadaşlarımın türkü deyince gözlerinin içi güler. Bu haberi görünce Gesi bağları, Allı durnam, Bülbül havalanmış, Arpa ektim, İzmir'in kavakları, Taşa verdim yanımı ve daha birçok türkümüzü bizlere kazandıran Muzaffer Sarısözen'i ne kadarımız biliyor diye düşündüm.

12 Nisan 2014 Cumartesi

Hepimiz Kimiz Demiştiniz?


1912 Aralık ayının ilk günleri. Yer sonradan Pakistan adını alacak olan o zamanki Hindistan'ın kuzey-batı bölgesi. Abdurrahman küçüklükten beri hayran olduğu Türkiye'ye gitmek istiyor ama parası yok. Babasından istemiş ancak babası oğlunun eğitimini yarıda bırakıp bu şekilde ülkeyi terk etmesini istemediği için vermemişti. Bunun üzerine ceketini satmış, arkadaşları da birkaç defa Abdurrahman'ın ceketini satın almış hem parayı ve hemde ceketini ona vermişlerdi. Abdurrahman'ın artık Türkiye'ye gidecek parası vardı.

Bu sırada Hindistan Müslümanları Dr. Muhtar Ahmet Ensari'nin başkanlığında Balkan Harbi içinde bulunan Türkiye'ye bir Kızılay heyeti gönderiyorlardı. Abdurrahman için mükemmel bir fırsat çıkmıştı.


11 Nisan 2014 Cuma

Kızıl Bir Kurşun Aldım, Yaralıyam A Dostlar

Şamil Kafkas dağlarının hürriyet güneşidir.
Şamil atalarımın öz be öz gardaşıdır.
Şamili bilmeyenler Ata’sını ne bilir.
Şair diyor ki;
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak! Eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

İmam Şamil


İmam Şamil, Kafkas Kartalı.

Rus İmparatorluğu'na karşı Kafkasların güçlü direniş sembolü.

Nakşibendi şeyhlerinden Seyyid Cemaleddin Kumuki'nin halifelerinden.

İmam Şamil, 1797'de Dağıstan'ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali'ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.


5 Nisan 2014 Cumartesi

Amerika hırsızların evi, kölelerin toprağıdır

Amerika kıtasının keşfinden sonra burada yaşayan ve "Kızılderili" adı verilen toplulukların kökenleri ile ilgili olarak çok sayıda tez ileri sürülmüştür. Kızılderililerin kökenleriyle ilgili olarak ortaya atılan tezlerden birisi de, bu toplulukların köken olarak Türk olduklarıdır. Prof. Dr. Orhan Türkdoğan "Etnik Sosyoloji" isimli kitabında Atabaskan (Nadane) dil grubuna bağlı olan Kızılderililerin Türk olduğunu yazar. Sadece Türkdoğan değil, Fransız dil bilimcisi Dumuzi de Keçove de dillerinin Türk dillerine benzediğini söyler. Ancak Kızılderililerin Türk olmadığını ama Asyalı olabiliceğini söyleyenlerde var.

Herneyse konumuz Kızılderilerin kökenleri değil. Her yıl Nisan ayı geldiğinde sözde Ermeni soykırımı iddaaları ABD'de gündeme gelir. Yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile çok meşgul olduğumuzdan bizim medyada henüz pek gündeme gelmedi. Bugün Milli Gazete'de küçük bir haber vardı. Ama ilerleyen günlerde daha çok yer bulacaktır. Bugün sizlere Birleşik Devletlerin 1500 'lü yılların başından 1800'lü yılların ortalarına kadar, yeni kıtanın yerli halkı Kızılderililere yaptığı sayısız katliamlardan, Kızılderili soykırımından bir tanesini anlatmak istiyorum.


4 Nisan 2014 Cuma

Yandı Yürekler Yandı, Yağan Kar İle Sönmez



İnsanlar onun adını ilk defa 27 Mayıs 1960 sabahı duydu. Güneşin ilk ışıklarının loş sokakları aydınlatmaya çalıştığı günün sabahında lambalı radyolardan  Ankara Radyosunda'ki gür ses:
“Aziz Vatandaşlar;
Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silâhlı Kuvvetleri memleketin idaresini ele almıştır.”
diyordu. Bu ses  ihtilâlin “Kudretli Albayı” Alparslan Türkeş'e aitti.


Sancak 15...Kumanda Bende! İskele Alabanda... Allah!

ABD'de inşa edildi. 23 Nisan 1944'de “Blower” adı verilerek denize indirildi. İlk görevinde kaza geçirdi. 1950'de Marshall yardımı kapsamında Türk Deniz Kuvvetlerine verildi ve adı “Dumlupınar” oldu. 16 Kasım 1950'da Türk Deniz Kuvvetlerine teslim edildi. Çanakkale Boğazında 4 Nisan 1953'de meydana gelen kazada 78  mürettebatına mezar oldu.



NATO'nun “Mavi Deniz” (Blue Sea) tatbikatı 3 Nisan 1953 günü sona erer. Dumlupınar denizaltısı diğer donanma gemileriyle Gölcük'e dönmek üzere Çanakkale Boğazına girer.

2 Nisan 2014 Çarşamba

Doğu İle Batı Arasındaki Yol Ne Kadardır

Türk Dil Kurumu'nun Büyük Türkçe Sözlüğü'nde ;
saat, -ti  Ar. s¥¤at

a. 1. Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık zaman dilimi, zaman parçası: Beş altı mil ötedeki karşı kıyıya bir saatte varabilirdik ancak.” -A. Erhat. 2. Vakit, zaman: “Oyuncular meyus olmayarak gene saati geldiği vakit perdelerini açtılar.” -M. Ş. Esendal. 3. Bir işin yapıldığı belli bir zaman: Yemek saati. Kahvaltı saati. Uyku saati. Çalışma saati. 4. Günün hangi anı olduğunu gösteren alet: “Kolundaki krom saate göz attı.” -R. H. Karay. 5. Sayaç: Elektrik saati. Su saati.

olarak açıklanmış. Görüldüğü gibi saat hem fiziksel bir aygıt olarak, hem de zaman belirten soyut bir kavram olarak tanımlanıyor. Bugün biz “Günün hangi anı olduğunu gösteren alet” olan saatten bahsedeceğiz.

31 Mart 2014 Pazartesi

Yuğsan Aras suyuyla, Çıkmaz yüzün karası.

2 Mart 2014 tarihli “Kırım Gündemde İken Mavi Alay'ı Hatırlamak” başlıklı yazımda Rusların savaş esiri olarak Almanlardan aldığı Kırım Tatar Türklerini trenlere doldurup Türkiye üzerinden Sovyetler Birliğine götürmesi ve sınırı geçtikleri anda hepsini kurşuna dizmesini, bu duruma da o zamanki Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin seyirci kalmasını anlatmıştım. Bu olay Türkiye Cumhuriyeti tarihinde utanç vesikalarından sadece birisidir. Bugün sizlere başka bir utanç vesikasını daha anlatmak istiyorum.

Iğdır ilimiz sınırları içerisinde sınırı teşkil eden Aras nehri üzerinde bir köprü vardır. Adı Boraltan Köprüsü olan bu köprüyü Kars'ta görev yaptığım zaman bende  ziyaret etmiştim. O zaman Türkiye ile henüz yıkılmamış olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında sınır teşkil eden Aras nehri üzerindeki bu köprünün hazin hikayesini ziyaretim esnasında bilmiyordum.


26 Mart 2014 Çarşamba

Bir Hışmınan Geldi Geçti Peh Peh Peh Pe

“Bir hışmınan geldi geçti peh peh peh peh
Kiziroğlu Mustafa Bey hey hey heey
Hışmı dağı deldi geçti
Ağam kim, paşam kim,”

"Kiziroğlu Mustafa Bey" türküsünü gençler belki duymamış olabilir, ama benim yaşımda olanlar mutlaka duymuştur. Konya Aşıklar bayramında Kars'tan bir aşık çıkar sahneye. İçten çoşkulu bir türkü söylemeye başlar:

“Bir atı var Ala Paça peh peh peh
Mecal vermez Kırat kaça hey hey hey
Az kaldı ortamdan biçe
Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim,
Hanım kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir beyin oğlu
Zor beyin oğlu”