![]() |
Yakutistan Arması |
23 Ocak 2015 Cuma
Hava sıcaklığı sıfırın altında 52 derece ama okullar tatil değil!
Hava sıcaklığı sıfırın altında 52 derece ama okullar tatil değil. Evet yanlış duymadınız okullar tatil değil. Elbette ülkemizden bahsetmiyorum. Bugün ilk ve orta dereceli okullar yarıyıl tatiline girdiği için en az iki hafta "kar tatiliden" bahsetmeye gerek yok. Ben bir başka Türk yurdu olan Yakutistan'dan bahsediyorum.
20 Ocak 2015 Salı
Qara Yanvar (Kara Ocak)
1990 yılı Ocak ayının 19unu 20sine bağlayan gece Sovyet Ordusu Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye girdi.
Azerbaycan'lı kardeşlerimiz vatan topraklarının bir parçası olan Dağlık Karabağ’ın, Sovyet yönetimi tarafından Azerbaycan'dan koparılıp Ermenistan’a verilmesine itiraz etti. SSCB’den ayrılarak bağımsız bir devlet olmak istedi. Bu amaçla gösteriler düzenlendi.
13 Ocak 1990 tarihinde başlayan bu gösteriler Sovyetlere istedikleri fırsatı verdi. Sovyet Ordusu Bakü'ye girerek olayları kanlı bir şekilde bastırdı. Amacı Sovyetler cumhuriyetlerinde artan milliyetçi hareketlenmelere ve bağımsızlık taleplerine gözdağı vermek olan bu baskında 142 Azerbaycan'lı öldürüldü.
Bu olay diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Azerbaycan'da yıllarca süren Sovyet zulmününün son halkası oldu. 19 Ocak 1990 gecesinde, SSCB Parlamentosu Başkanı Mihail Gorbaçov o zaman yürürlükte olan SSCB ve Azerbaycan yasalarına aykırı bir şekilde başkent Bakü ve diğer önemli kentlerde 20 Ocak tarihinden itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi yönünde kararname imzaladı.
Azerbaycan'lı kardeşlerimiz vatan topraklarının bir parçası olan Dağlık Karabağ’ın, Sovyet yönetimi tarafından Azerbaycan'dan koparılıp Ermenistan’a verilmesine itiraz etti. SSCB’den ayrılarak bağımsız bir devlet olmak istedi. Bu amaçla gösteriler düzenlendi.
13 Ocak 1990 tarihinde başlayan bu gösteriler Sovyetlere istedikleri fırsatı verdi. Sovyet Ordusu Bakü'ye girerek olayları kanlı bir şekilde bastırdı. Amacı Sovyetler cumhuriyetlerinde artan milliyetçi hareketlenmelere ve bağımsızlık taleplerine gözdağı vermek olan bu baskında 142 Azerbaycan'lı öldürüldü.
Bu olay diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Azerbaycan'da yıllarca süren Sovyet zulmününün son halkası oldu. 19 Ocak 1990 gecesinde, SSCB Parlamentosu Başkanı Mihail Gorbaçov o zaman yürürlükte olan SSCB ve Azerbaycan yasalarına aykırı bir şekilde başkent Bakü ve diğer önemli kentlerde 20 Ocak tarihinden itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi yönünde kararname imzaladı.
19 Ocak 2015 Pazartesi
Geçmişte bu iki halk birbirleriyle hakikaten çok iyi bir şekilde yaşıyordu
Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, gazeteci. Evet Hrant Dink'den bahsediyorum. Hrant Dink bundan tam sekiz yıl önce katledildi. Bugüne kadar da cinayet aydınlatılamadı.
Ben sizlere Hrant Dink'in katledilmeden önce Fransız Televizyon kanalı TV5'e verdiği bir röportajdan bölümler aktarmak istiyorum.
Röportajın tamamını Hrant Dink'in kendi sesinden Türkçe olarak (Röportajı gerçekleştiren Fransızca olarak soruları soruyor, Hrant dink Türkçe cevap veriyor) aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
1. Bölüm
http://www.youtube.com/watch?v=aH0weHXffRg#t=559
2. Bölüm
http://www.youtube.com/watch?v=69ZF5zwuBKM#t=16
![]() |
Hrant Dink |
Ben sizlere Hrant Dink'in katledilmeden önce Fransız Televizyon kanalı TV5'e verdiği bir röportajdan bölümler aktarmak istiyorum.
"Aslında Ermeni dünyası sadece Türkiye'ye karşı öfkeli yada hırslı değil, kabul etmemesi nedeniyle. Aynı zamanda dünyaya karşı da öfkeli. Dünya da bu konuda hiç bir zaman ahlaklı davranmadı, etik davranmadı, özellikle Avrupa etik davranmadı. Amerika etik davranmadı. Ve eğer tarihe baktığınızda geçmişte batılı Avrupalı ülkeler bu topraklarda yaşayan bu halkların var olan ilişkilerini yok eden temel unsur oldular onlar. Ve bunun sorumluluğunu da bugüne kadar hiç üstlenmediler. Geçmişte bu iki halk birbirleriyle hakikaten çok iyi bir şekilde yaşıyordu. Bu ilişkinin bozulmasına onlar sebep oldular. Büyük rol oynadılar. Geçmişte yaşanan bu dramların içerisinde. Ama bu sorumluluğu hiçbir zaman net olarak idrak etmediler. Çok konuştular bu konuyu. Ama onların konuşmalarıda sadece kendi siyasal çıkarları içindi. Ve ermeni sorunu ne yazik ki her zaman için uluslararsı politikanın arenanın bir mezesi, sofrada bir yemeği haline dönüştü ve herkes bundan kendine düşen parçayı koparıp yemekle uğraştı. Hiç kimse Ermenilerin yaşadığı dramı net olarak idrak etmeye yanaşmadı.
Aslında bugün son yıllarda yaşananlarda yaşananlarda bence bunlardan farklı değil. Fransız Senatosunda ki kabulün, Alman Parlementosunun, Merkel'in bu konulardaki tavrınında, yani bunların Ermenilere yönelik bir sorumluluk idraki içerisinde hareketler olduğunu düşünmüyorum. Ermenilere karşı bir geçmişte yapılan haksızlığın teleafisi olarak düşünmüyorum. Hayır onların Türkiye ile bir hesapları var. Ve Türkiye ile hesapları içerisinde de Ermeni meselesini maalesef yine uluslararası siyasetin bir parçası olarak kullanıyorlar.
İşte Ermeni dünyasının esas olarak buna izin vermemesi gerekir. Çünkü bence her seferinde Ermenilerin bu yasadığı tarihi dram her seferinde uluslararası politikanın bir malzemesi olarak kullanıldığında esas olarak o halk bir daha katlediliyor diye düşünüyorum. Bence Ermeniler buna izin vermemeleri gerekir."
Röportajın tamamını Hrant Dink'in kendi sesinden Türkçe olarak (Röportajı gerçekleştiren Fransızca olarak soruları soruyor, Hrant dink Türkçe cevap veriyor) aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
1. Bölüm
http://www.youtube.com/watch?v=aH0weHXffRg#t=559
2. Bölüm
http://www.youtube.com/watch?v=69ZF5zwuBKM#t=16
11 Ocak 2015 Pazar
Tesadüf mü Acaba?
30 Aralık 2014
Bizim medyada çok fazla yer almadı. Birleşmiş Milletlerde yapılan oylamada Bağımsız Filistin tasarısı reddedildi. İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) karar tasarısı veto edildi. Tasarının kabul edilmesi için 15 üyeden 9'unun destek vermesi ve daimi üyeler ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere'den herhangi birisinin veto yetkisini kullanmaması gerekiyordu. ABD ve İngiltere tasarıya destek vermedi. New York'ta BM Genel Merkezi'nde yapılan oylamada 8 'evet' ve 2 'hayır' ve 5 'çekimser' oy çıktı. ABD ile Avustralya aleyhte oy verdi. Güney Kore, İngiltere, Litvanya, Ruanda ile Nijerya çekimser kaldı. Tasarıya evet oyu kullanan Güvenlik Konseyi üyeleri Çin, Rusya, Çad, Arjantin, Ürdün, Lüksemburg, Çad ve Fransa oldu.
6 Ocak 2015
Ukrayna konusundaki anlaşmazlık nedeniyle Rusya'ya karşı yürütülen batı ambargosunda, Almanya ile birlikte Fransa ambargonun limitlere ulaştığını ve sonrasında işlerin daha da kötüleşeceğini vurguladı. Fransa Devlet Başkanı François Hollande, "Ambargo hemen durdurulmalı" dedi.
8 Ocak 2015
Paris'te terör.
Tesadüf mü acaba? Yoksa birileri Fransa'ya birşey mi demek istiyor?
Bizim medyada çok fazla yer almadı. Birleşmiş Milletlerde yapılan oylamada Bağımsız Filistin tasarısı reddedildi. İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) karar tasarısı veto edildi. Tasarının kabul edilmesi için 15 üyeden 9'unun destek vermesi ve daimi üyeler ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere'den herhangi birisinin veto yetkisini kullanmaması gerekiyordu. ABD ve İngiltere tasarıya destek vermedi. New York'ta BM Genel Merkezi'nde yapılan oylamada 8 'evet' ve 2 'hayır' ve 5 'çekimser' oy çıktı. ABD ile Avustralya aleyhte oy verdi. Güney Kore, İngiltere, Litvanya, Ruanda ile Nijerya çekimser kaldı. Tasarıya evet oyu kullanan Güvenlik Konseyi üyeleri Çin, Rusya, Çad, Arjantin, Ürdün, Lüksemburg, Çad ve Fransa oldu.
6 Ocak 2015
Ukrayna konusundaki anlaşmazlık nedeniyle Rusya'ya karşı yürütülen batı ambargosunda, Almanya ile birlikte Fransa ambargonun limitlere ulaştığını ve sonrasında işlerin daha da kötüleşeceğini vurguladı. Fransa Devlet Başkanı François Hollande, "Ambargo hemen durdurulmalı" dedi.
8 Ocak 2015
Paris'te terör.
Tesadüf mü acaba? Yoksa birileri Fransa'ya birşey mi demek istiyor?
Ben Charlie Değilim!
Paris'te yapılan saldırı sonrası dünyada ve ülkemizde saldırıya tepkiler geldi. Bu tepkiler sırasında ülkemizdeki bazı gazeteciler "Je Suis Charlie (Ben Charlie'yim) şeklinde dövizler taşıdı, sosyal medyada fotoğraflar paylaşıldı.
Bu şekilde bir tepkiyi daha öncede ülkemizde bir gazetecinin öldürülmesi sonrasında "Hepimiz Ermeniyiz!" şeklinde görmüştük.
Paris saldırısını hiç bir şekilde tasvip etmiyorum. Bunun İslam ile hiç bir alakası yok. Bu eylemleri yapanlar bütün insanlığı öldürmüşlerdir. Ama "Ben Caharlie Değilim!" diyorum. Neden Charlie olacağım. Charlie Hebdo nedir. İslam'a ve Peygamber Efendimize hakaretleri içeren yayınlar yapan bir dergi. "Ben Charlie'yim" deyince İslam'a, Peygamber Efendimize hakareti mübah görmüş olmuyor muyum? Hayır hiç bir şekilde, mizah, karikatür, düşünce özğürlüğü veya ne ad altında olursa olsun fark etmez, İslam'a ve Peygamber Efendimize hakareti kabul edemem. Hayır "Ben Charlie Değilim!"
Bu şekilde bir tepkiyi daha öncede ülkemizde bir gazetecinin öldürülmesi sonrasında "Hepimiz Ermeniyiz!" şeklinde görmüştük.
Paris saldırısını hiç bir şekilde tasvip etmiyorum. Bunun İslam ile hiç bir alakası yok. Bu eylemleri yapanlar bütün insanlığı öldürmüşlerdir. Ama "Ben Caharlie Değilim!" diyorum. Neden Charlie olacağım. Charlie Hebdo nedir. İslam'a ve Peygamber Efendimize hakaretleri içeren yayınlar yapan bir dergi. "Ben Charlie'yim" deyince İslam'a, Peygamber Efendimize hakareti mübah görmüş olmuyor muyum? Hayır hiç bir şekilde, mizah, karikatür, düşünce özğürlüğü veya ne ad altında olursa olsun fark etmez, İslam'a ve Peygamber Efendimize hakareti kabul edemem. Hayır "Ben Charlie Değilim!"
![]() |
Yurt 11 Ocak 2015 |
10 Ocak 2015 Cumartesi
Katliamı Git Babana Sor!
Bütün dünya Paris katliamından bahsediyor ya bizde Fransızların yaptığı katliam ve soykırımlardan bahsedelim.
Fransızların tarihi katliam ve soykırımlarla doludur. Son yıllarda yaptıkları hepimizin hatırında. O nedenle son yıllardakileri geçelim. Sadece Fransa'nın uluslarası güç odaklarını bile beklemeden bağımsız, Birleşmiş Milletler üyesi bir devlet olan Libya'ya yaptığı saldırıyı hatırlatalım. Batının öncülüğünde ne yazık ki bizim de ülke olarak dahil olduğumuz saldırılar sonrasında bugün Libya üçe bölünmüş durumdadır. Hergün binlerce insan ölmektedir. Yüzlerce kadına tecavüz edilmektedir. Ancak dünya medyasında bu olaylar tek satır olarak bile yer almamaktadır. Evet, söylediğimiz gibi güncel olanları bırakıp biraz tarihe yolculuk yapalım.
Cezayir, bildiğiniz gibi bir kuzey Afrika ülkesi. Cezayir 1830-1962 yılları arasında Fransız işgali altında kaldı. O tarihlere kadar Osmanlı Devletinin bir eyaleti olan Cezayir, Osmanlı Devletinin zayıflamasıyla, 1827'den itibaren Fransa'nın saldırılarına maruz kaldı. Emir Abdülkadir'in yürüttüğü gerilla savaşını hariç tutarsak, Cezayir, 1830 yılında Fransızlar tarafından tam olarak işgal edildi.
Fransa'nın 132 yıl süren bu işgali sırasında resmi rakamlara göre 1.5 milyon Cezayirli, Fransız askerleri tarafından katledildi. Çok sayıda insan işkence ve kötü muamele gördü. Kadınlara tecavüz edildi. Bu katliam ve soykırım 1945 yılından itibaren şiddetini artttırdı.
II. Dünya Savaşında bağımsızlık vaadi verilen Cezayirliler, Hitler tarafından işgal edilen Fransa'nın Alman işgalinden kurtulması için bağımszılıkları karşılığında, Fransa için savaşmışlardı. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerine, 8 Mayıs 1945 tarihinde, Cezayir bayrakları ile kutlama yapan Müslüman Cezayirlilerin üzerine, Fransız ordusu ve polisi tarafından makinalı tüfeklerle ateş açıldı ve silahsız 45.000 sivil Cezayirli görüldükleri ve yakalandıkları yerde katledildi. Tarihe "Sétif ve Guelma Katliamı" olarak geçen bu olay Fransa'nın Cezayir'de uyguladığı soykırımın en önemli kilometre taşlarından birisi oldu. General Charles de Gaulle'ün önce başbakan, sonra cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Fransızların Cezayir'de soykırımı 1962'ye kadar devam etti.
Fransa, Cezayir'de yaptığı soykırımı bugün bile hala kabul etmemektedir.
Elbette bu Fransızların tarihindeki tek soykırımı değildir.
Ruanda, Afrika’nın ortasında yer alan küçük bir ülkedir. Bu ülke halkı iki kabileden oluşur. Halkın yüzde 90’ı Hutu, yüzde 9’u Tutsi kabilesindendir. Diğer bir kabile olan Pigme kabilesinin oranı çok düşüktür.
II.Dünya savaşından sonra sömürgeci devletler ellerindeki bölgeleri tek tek kaybetmeye başladı. Bunlardan biri de Ruanda’ydı. 1962 yılında Ruanda bağımsızlığını ilan etti. Ülkede yapılan seçimler sonucunda Hutular kazandı. Yönetimi ele geçiren Hutular, Fransa ve Belçika'nın kışkırtmalarıyla Tutsileri sürgüne zorladı. Tutsilerin önemli bir bölümü komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Ülke kargaşa ortamına büründü. Hutu'lara, Tutsi'lere soykırım için fırsatı Hutu asıllı Ruanda Devlet Başkanının uçağının 6 Nisan 1994’te düşürülmesi verdi. Hutu'lar ülkede Tutsi'leri katliama başladılar. Katliamın iyice büyümesi sonucunda komşu ülkelerde örgütlenmiş olan Tutsi'ler saldırıya geçti. Fransa,katliama göz yuman katkı sağlayan Hutu hükümetine askeri destek verdi. 7 Nisan 1994 te başlayan katliam da sadece 100 gün içerisinde yaklaşık 800.000 kişinin ölümüne mal oldu. Basın Ruanda Katliamı'nı 15 gün dünya kamuoyundan gizledi. Ruanda Katliamı son yıllarda yaşanan en büyük soykırım olarak tarihte yerini aldı.
Fransa'nın katliam ve soykırım tarihinde sadece Cezayir ve Ruanda'nın yer aldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Diğer bir Afrika ülkesi olan Benin,1904 yılında Fransızlar tarafından işgal edildi. Benin, ancak 1 Ağustos 1960 yılında bağımsızlığını ilan edebildi.
Bitmedi. Sömürgeye maruz kalan başka ülkelerde vardı. Cibuti, Burkina-Faso, Çad, Gabon , Gine , Kamerun , Komor adaları , Moritanya , Nijer , Senegal , Tunus , Mali de Fransız katliam ve soykırımından nasibini aldı.
Artık siz karar verin. Fransızların Paris saldırısına katliam demeye hakları var mı?
Fransız'lara aslında söylenecek en güzel şey, Fransa Ulusal Meclisi’nin 2011 Aralık ayında, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan düzenlemenin kabul edilmesinin ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'e tepksisinde söylediği gibi "Katliamı git babana sor !"
Fransızların tarihi katliam ve soykırımlarla doludur. Son yıllarda yaptıkları hepimizin hatırında. O nedenle son yıllardakileri geçelim. Sadece Fransa'nın uluslarası güç odaklarını bile beklemeden bağımsız, Birleşmiş Milletler üyesi bir devlet olan Libya'ya yaptığı saldırıyı hatırlatalım. Batının öncülüğünde ne yazık ki bizim de ülke olarak dahil olduğumuz saldırılar sonrasında bugün Libya üçe bölünmüş durumdadır. Hergün binlerce insan ölmektedir. Yüzlerce kadına tecavüz edilmektedir. Ancak dünya medyasında bu olaylar tek satır olarak bile yer almamaktadır. Evet, söylediğimiz gibi güncel olanları bırakıp biraz tarihe yolculuk yapalım.
Cezayir, bildiğiniz gibi bir kuzey Afrika ülkesi. Cezayir 1830-1962 yılları arasında Fransız işgali altında kaldı. O tarihlere kadar Osmanlı Devletinin bir eyaleti olan Cezayir, Osmanlı Devletinin zayıflamasıyla, 1827'den itibaren Fransa'nın saldırılarına maruz kaldı. Emir Abdülkadir'in yürüttüğü gerilla savaşını hariç tutarsak, Cezayir, 1830 yılında Fransızlar tarafından tam olarak işgal edildi.
Fransa'nın 132 yıl süren bu işgali sırasında resmi rakamlara göre 1.5 milyon Cezayirli, Fransız askerleri tarafından katledildi. Çok sayıda insan işkence ve kötü muamele gördü. Kadınlara tecavüz edildi. Bu katliam ve soykırım 1945 yılından itibaren şiddetini artttırdı.
II. Dünya Savaşında bağımsızlık vaadi verilen Cezayirliler, Hitler tarafından işgal edilen Fransa'nın Alman işgalinden kurtulması için bağımszılıkları karşılığında, Fransa için savaşmışlardı. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerine, 8 Mayıs 1945 tarihinde, Cezayir bayrakları ile kutlama yapan Müslüman Cezayirlilerin üzerine, Fransız ordusu ve polisi tarafından makinalı tüfeklerle ateş açıldı ve silahsız 45.000 sivil Cezayirli görüldükleri ve yakalandıkları yerde katledildi. Tarihe "Sétif ve Guelma Katliamı" olarak geçen bu olay Fransa'nın Cezayir'de uyguladığı soykırımın en önemli kilometre taşlarından birisi oldu. General Charles de Gaulle'ün önce başbakan, sonra cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Fransızların Cezayir'de soykırımı 1962'ye kadar devam etti.
Fransa, Cezayir'de yaptığı soykırımı bugün bile hala kabul etmemektedir.
Elbette bu Fransızların tarihindeki tek soykırımı değildir.
Ruanda, Afrika’nın ortasında yer alan küçük bir ülkedir. Bu ülke halkı iki kabileden oluşur. Halkın yüzde 90’ı Hutu, yüzde 9’u Tutsi kabilesindendir. Diğer bir kabile olan Pigme kabilesinin oranı çok düşüktür.
II.Dünya savaşından sonra sömürgeci devletler ellerindeki bölgeleri tek tek kaybetmeye başladı. Bunlardan biri de Ruanda’ydı. 1962 yılında Ruanda bağımsızlığını ilan etti. Ülkede yapılan seçimler sonucunda Hutular kazandı. Yönetimi ele geçiren Hutular, Fransa ve Belçika'nın kışkırtmalarıyla Tutsileri sürgüne zorladı. Tutsilerin önemli bir bölümü komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Ülke kargaşa ortamına büründü. Hutu'lara, Tutsi'lere soykırım için fırsatı Hutu asıllı Ruanda Devlet Başkanının uçağının 6 Nisan 1994’te düşürülmesi verdi. Hutu'lar ülkede Tutsi'leri katliama başladılar. Katliamın iyice büyümesi sonucunda komşu ülkelerde örgütlenmiş olan Tutsi'ler saldırıya geçti. Fransa,katliama göz yuman katkı sağlayan Hutu hükümetine askeri destek verdi. 7 Nisan 1994 te başlayan katliam da sadece 100 gün içerisinde yaklaşık 800.000 kişinin ölümüne mal oldu. Basın Ruanda Katliamı'nı 15 gün dünya kamuoyundan gizledi. Ruanda Katliamı son yıllarda yaşanan en büyük soykırım olarak tarihte yerini aldı.
Fransa'nın katliam ve soykırım tarihinde sadece Cezayir ve Ruanda'nın yer aldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Diğer bir Afrika ülkesi olan Benin,1904 yılında Fransızlar tarafından işgal edildi. Benin, ancak 1 Ağustos 1960 yılında bağımsızlığını ilan edebildi.
Bitmedi. Sömürgeye maruz kalan başka ülkelerde vardı. Cibuti, Burkina-Faso, Çad, Gabon , Gine , Kamerun , Komor adaları , Moritanya , Nijer , Senegal , Tunus , Mali de Fransız katliam ve soykırımından nasibini aldı.
Artık siz karar verin. Fransızların Paris saldırısına katliam demeye hakları var mı?
Fransız'lara aslında söylenecek en güzel şey, Fransa Ulusal Meclisi’nin 2011 Aralık ayında, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarını suç sayan düzenlemenin kabul edilmesinin ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'e tepksisinde söylediği gibi "Katliamı git babana sor !"
9 Ocak 2015 Cuma
Türk Basınına Göre Bir Fransız Kaç Nijeryalı Eder?
Paris'teki saldırıdan sonra geçen üç gün içerisinde ülkemizde yayınlanan gazetelerin ilk sayfalarına göz atmanızı istiyorum. Şimdi bize iş çıkarma amacın ne söyle dediğinizi duyar gibiyim. Tamam sizi yormayayım. Ben göz attım. Gazetelerin büyük bir kısmında ilk sayfaların büyük bir kısmı Paris saldırısına ayrılmıştı. Mesela 8 Ocak ve 9 Ocak tarihli Hürriyet Gazetesi'ne bakalım.
Hürriyet'i örnek olarak verdik. Hürriyet gazetesi böyle de diğerleri farklı mı? Paris saldırısı diğer gazetelerimizde de aynı oranda yer aldı.
Bu günlerde Nijerya'da kendine "Boko Haram" diyen terör örgütü ülkenin kuzeydoğusundaki Baga kasabasına saldırdı. Bu kasabada bulunan askeri üssü ele geçirdi. Gelen haberlere göre 2000 insan Boko Haram tarafından öldürüldü (1). 10 bin kişinin yaşadığı kasaba boşaldı. İnsanlar kasabaya geri dönüp cenazelerini bile kaldıramıyor. Bu Boko Haram örgütünün ilk katliamı değil. Daha öncede buna benzer katliamlar gerçekleştirmişti.
Bu olay, ülke çapında yayınlanan günlük gazetelerimizde yer aldı mı? Üç gazete dışında hayır. Boko Haram'ın bu katliamı sadece Zaman gazetesinde bir büyüteç ile görebileceğiniz büyüklükte yer aldı.
Tercüman ve Millet gazetelerinde ise iç sayfadaki habere işaret eden anonslar şeklinde yer aldı.
Bu durumda, Türk basını açısından 2000 Nijeryalı 12 Fransız etmiyor dersek çok yanlış olmaz değilmi?
Paris saldırısının gerçekleştiği gün Libya, Irak, Suriye'de ölenlerin sayılarını da siz araştırın artık.
(1) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/01/150108_boko_haram_saldiri_olumler
![]() |
Hürriyet 8 Ocak 2015 |
![]() |
Hürriyet 9 Ocak 2015 |
Hürriyet'i örnek olarak verdik. Hürriyet gazetesi böyle de diğerleri farklı mı? Paris saldırısı diğer gazetelerimizde de aynı oranda yer aldı.
Bu günlerde Nijerya'da kendine "Boko Haram" diyen terör örgütü ülkenin kuzeydoğusundaki Baga kasabasına saldırdı. Bu kasabada bulunan askeri üssü ele geçirdi. Gelen haberlere göre 2000 insan Boko Haram tarafından öldürüldü (1). 10 bin kişinin yaşadığı kasaba boşaldı. İnsanlar kasabaya geri dönüp cenazelerini bile kaldıramıyor. Bu Boko Haram örgütünün ilk katliamı değil. Daha öncede buna benzer katliamlar gerçekleştirmişti.
Bu olay, ülke çapında yayınlanan günlük gazetelerimizde yer aldı mı? Üç gazete dışında hayır. Boko Haram'ın bu katliamı sadece Zaman gazetesinde bir büyüteç ile görebileceğiniz büyüklükte yer aldı.
![]() |
Zaman 9 Ocak 2015 |
Tercüman ve Millet gazetelerinde ise iç sayfadaki habere işaret eden anonslar şeklinde yer aldı.
Bu durumda, Türk basını açısından 2000 Nijeryalı 12 Fransız etmiyor dersek çok yanlış olmaz değilmi?
Paris saldırısının gerçekleştiği gün Libya, Irak, Suriye'de ölenlerin sayılarını da siz araştırın artık.
(1) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/01/150108_boko_haram_saldiri_olumler
8 Ocak 2015 Perşembe
Bu işte bir gâvurluk var!
Avrupa Birliği ülkelerinde İslam karşıtı ve bu ülkelerde yaşayan müslümanlara karşı gösteriler artıyor. PEGİDA (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) adlı örgütün Avrupa şehirlerinde yaptığı İslam karşıtı gösteriler hergün medyada yer alıyor.
Tam da bu günlerde, Avrupa'da en çok müslümanın yaşadığı ülke olan Fransa'da İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e (sallallahu aleyhi ve sellem) hakaret eden yayınlarıyla bilinen, uzun süredir 7/24 korunan bir dergiye, Paris'in ortasında, gündüz saatlerinde, iki kişi kaleşinkof ve roketatarlarla ellerini kollarını sallayarak geliyor ve dergi çalışanlarından 10 kişiyi ve iki polisi öldürerek, yine ellerini kollarını sallayarak kaçıyorlar. Ayrıca ekranlarda yayınlanan görüntülerden saldırıyı gerçekleştirenlerin ne kadar profesyonel oldukları görülüyor.
Ne kadar güzel senaryo değilmi. Gereksiz bir soru ama yine de soralım. Bu olaydan en çok zararı kim görecek? Elbette öncelikle Avrupa'dakiler olmak üzere dünyanın diğer ülkelerindeki müslümanlar. Zaten şu anda bile ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde teninin rengi biraz koyu ise, kılık kıyafetin müslüman olduğun izlenmini veriyorsa, hemen terörist şüphelisi damgasını yiyorsunuz.
Saldırının ilk saatlerinden itibaren medyada Avrupa'nın 11 Eylül'ü gibi değerlendirmeler yapılıyor. Medyadaki bu değerlendirmeler de bize bu olayı nasıl görmemizi istediklerini gösteriyor. ABD'nin 11 Eylülünden sonra hangi gelişmeler olduysa, ona benzer gelişmelere hazır olun deniyor. Görülen o ki, Avrupa'nın 11 Eylülü için, ABD'nin 11 Eylülü kadar bile plan yapmaya gerek görmemişler.
Bugün bir gazetede bu olayla ilgili haberin başlığı şöyleydi. "Bu işte bir gâvurluk var." Bence de.
Avrupa ülkelerinde dini değerlere yapılan hakaretler "düşünce özgürlüğü" kapsamında görülmez iken, konu İslam'a hakaret olunca Avrupa'nın her zaman yaptığı gibi çifte standard uygulayıp bu tür hakaretleri düşünce özgürlüğü olarak gördüklerini not edelim ve son sözü Kuran-ı Kerim'e verelim ki bu olayın İslam ile bir alakası olmadığı görülsün.
Tam da bu günlerde, Avrupa'da en çok müslümanın yaşadığı ülke olan Fransa'da İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e (sallallahu aleyhi ve sellem) hakaret eden yayınlarıyla bilinen, uzun süredir 7/24 korunan bir dergiye, Paris'in ortasında, gündüz saatlerinde, iki kişi kaleşinkof ve roketatarlarla ellerini kollarını sallayarak geliyor ve dergi çalışanlarından 10 kişiyi ve iki polisi öldürerek, yine ellerini kollarını sallayarak kaçıyorlar. Ayrıca ekranlarda yayınlanan görüntülerden saldırıyı gerçekleştirenlerin ne kadar profesyonel oldukları görülüyor.
Ne kadar güzel senaryo değilmi. Gereksiz bir soru ama yine de soralım. Bu olaydan en çok zararı kim görecek? Elbette öncelikle Avrupa'dakiler olmak üzere dünyanın diğer ülkelerindeki müslümanlar. Zaten şu anda bile ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde teninin rengi biraz koyu ise, kılık kıyafetin müslüman olduğun izlenmini veriyorsa, hemen terörist şüphelisi damgasını yiyorsunuz.
Saldırının ilk saatlerinden itibaren medyada Avrupa'nın 11 Eylül'ü gibi değerlendirmeler yapılıyor. Medyadaki bu değerlendirmeler de bize bu olayı nasıl görmemizi istediklerini gösteriyor. ABD'nin 11 Eylülünden sonra hangi gelişmeler olduysa, ona benzer gelişmelere hazır olun deniyor. Görülen o ki, Avrupa'nın 11 Eylülü için, ABD'nin 11 Eylülü kadar bile plan yapmaya gerek görmemişler.
Bugün bir gazetede bu olayla ilgili haberin başlığı şöyleydi. "Bu işte bir gâvurluk var." Bence de.
Avrupa ülkelerinde dini değerlere yapılan hakaretler "düşünce özgürlüğü" kapsamında görülmez iken, konu İslam'a hakaret olunca Avrupa'nın her zaman yaptığı gibi çifte standard uygulayıp bu tür hakaretleri düşünce özgürlüğü olarak gördüklerini not edelim ve son sözü Kuran-ı Kerim'e verelim ki bu olayın İslam ile bir alakası olmadığı görülsün.
"Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın."
(Kuran-ı Kerim İsra Suresi 33.'den)
"Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur'
(Kur'an-ı Kerim Maide Suresi 32. Ayet'den)
5 Ocak 2015 Pazartesi
Rahmetle Anıyorum!
22 Aralık 1914- 15 Ocak 1915 tarihlerinde Sarıkamış’taki Allahuekber Dağları’nda Rus kuvvetlerini püskürtmek isterken ağır kış koşulları nedeniyle şehit düşen, sayısını bile tam olarak bilmediğimiz askerlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum.
SARIKAMIŞ DESTANI
Donmuş ak yüzünde
Biriken kan ve ter
Var mı yeryüzünde
Böyle kahraman, azimli asker
Ayaklar delik, deşik
Çarığa susamış, hasret
Eller kenetlenmiş, birleşik
Üzerleri çıplak, yok kıyafet
Şu donuk kahraman abideler
Her bahar kardelen gibiler
Suskun kalmış, suskun gider
Kimde var böyle şanlı er
Tarihe altın harflerle destan yazdın
Ölümü göre göre, şahlandın
Karların içinde sütten beyazdın
Kimde var bu sır, bu inancın
Bakışlar dimdik arşa
Eller açılmış duaya
Tetikler çekilmiş düşmana
Böyle gitmişler ah…donmaya
Gözler açık kalmış
Bize mi, kimbilir bu bakış
Soğuk, buzlu, tipili bir kış
Zamanın durduğu yer Sarıkamış
Tarihin unutulmazı
Bilir misin Sarıkamış’ı?
Buzdan bir kor Aslanlarımızı
Bilir misin Sarıkamış’ı?
Sarıkamış’ta soğuk eser rüzgar
Yası sinemi yakar
Suskun kalmayalım dostlar
“Yaram derin, çok ağır hesaplar”
Her kar yağışında vicdanım sızlar…
2 Ocak 2015 Cuma
Hoşgeldin!
Buyurdular;
"Bana mahsus beş isim vardır:
Ben, Muhammed'im,
Ben, Ahmed'im,
Ben, Mâhî'yim ki Allâh, Benimle, küfrü yok eder.
Ben, Hâşirim ki halk, Kıyâmet günü benim izimce haşrolunacaktır.
Ben, Akıb'im ki benden sonra Peygamber yoktur."
Yarın, Kameri aylardan Rebiülevvel'in 12nci günü.
O, Rebiülevvel'in 12nci gecesi yeryüzünü şereflendirdi.
Hoşgeldin Ya Muhammed!
Hoşgeldin Ya Ahmed!
Hoşgeldin Ya Mâhî!
Hoşgeldin Ya Hâşir!
Hoşgeldin Ya Akıb!
Hoşgeldin Ey Allah'ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem).
1 Ocak 2015 Perşembe
Ne Hissederdiniz?
Ülkesinde polis takibatına uğramamak için Mısır'a gitti. “Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben, vatanını satmış ve memleketine ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ve işte bundan dolayı gidiyorum.” diye sitem etti.
Mısır'da da pantalon giydiği için kafir olduğu gerekçesiyle sıkıntılı günler geçirdi.
Mısır'da hastalandı. Hastalığı ilerleyince ülkesine geri döndü.
“Şişli Sıhhat Yurdu”na yatırıldı, burada yirmi gün yatarak teşhis ve tedavisi yapıldı.
Mısır'da da kendisini misafir eden Halim Paşa ailesine ait Beyoğlu’ndaki Mısır Apartımanı’nda hazırlanan daireye yerleştirildi.
Bu sirada o dönemdeki Dâhiliye Vekâleti Emniyet Umum Müdürlüğü (İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü) , İskenderiye Konsolosluğu'na O'na ne zaman ve hangi konsoloslukça vize verildiğini sormakla meşgul idi.
1936 yılının 27 Aralık Pazar günü saat 19.45’te ikamet ettiği Mısır Apartımanı’nda vefat etti.
İstanbul gazeteleri O'nun ölüm haberine çok kısa yer verdi.
Ankara’dan Üniversite’ye ve resmi yetkililere tören yapılmaması ve törenlere katılmamaları hakkında emir gönderildi.
Cenazesi Beyazıt Camii avlusuna getirildi. Cenazede çok az kişi vardı.
O sırada bir üniversite öğrencisi cenazeyi tanıdı. Koşarak üniversiteye gitti. O'nun vefat ettiğini haber verdi. "Ders yapılacak gün değil!" dedi.
Gençler cenazeye koştu. Tabutunu, Bayezid Camii avlusundan Kâbe örtüsü ve bayrağa sarılı olarak Edinekapı’ya kadar el üstünde taşıdı. Edirnekapı’da sevdiği arkadaşı Ahmed Naim Bey’in yanına defnedildi.
Cenazesinde bayrak yarıya indirilmedi.
1938 yılında kabrini yine üniversiteli gençler yaptırdı.
Kimden bahsettiğimi anladınız herhalde. O, bu ülkenin Milli Marşı'nı kaleme alan "Mehmet Akif" idi.
Sahi milli marşını kaleme aldığınız ülkede polis takibatına uğramamak için ülkeyi terk etmek zorunda kalsaydınız siz ne hissederdiniz?
Diyanet İşleri Başkanlığı 78. ölüm yıldönmümünde Akif'in ölümsüz eseri Safahat'ı dijital dünyaya taşıdı.
Tüm mobil marketlerden ulaşılabilen bu hizmete (http://www.dijitalsafahat.com/) web adresinden de ulaşabilirsiniz.
Veteriner Hekim olarak meslektaşı olmakla gurur duyduğum Mehmet Akif'i rahmet ve saygıyla anıyorum.
Mısır'da da pantalon giydiği için kafir olduğu gerekçesiyle sıkıntılı günler geçirdi.
Mısır'da hastalandı. Hastalığı ilerleyince ülkesine geri döndü.
“Şişli Sıhhat Yurdu”na yatırıldı, burada yirmi gün yatarak teşhis ve tedavisi yapıldı.
Mısır'da da kendisini misafir eden Halim Paşa ailesine ait Beyoğlu’ndaki Mısır Apartımanı’nda hazırlanan daireye yerleştirildi.
Bu sirada o dönemdeki Dâhiliye Vekâleti Emniyet Umum Müdürlüğü (İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü) , İskenderiye Konsolosluğu'na O'na ne zaman ve hangi konsoloslukça vize verildiğini sormakla meşgul idi.
1936 yılının 27 Aralık Pazar günü saat 19.45’te ikamet ettiği Mısır Apartımanı’nda vefat etti.
İstanbul gazeteleri O'nun ölüm haberine çok kısa yer verdi.
Ankara’dan Üniversite’ye ve resmi yetkililere tören yapılmaması ve törenlere katılmamaları hakkında emir gönderildi.
Cenazesi Beyazıt Camii avlusuna getirildi. Cenazede çok az kişi vardı.
O sırada bir üniversite öğrencisi cenazeyi tanıdı. Koşarak üniversiteye gitti. O'nun vefat ettiğini haber verdi. "Ders yapılacak gün değil!" dedi.
Gençler cenazeye koştu. Tabutunu, Bayezid Camii avlusundan Kâbe örtüsü ve bayrağa sarılı olarak Edinekapı’ya kadar el üstünde taşıdı. Edirnekapı’da sevdiği arkadaşı Ahmed Naim Bey’in yanına defnedildi.
Cenazesinde bayrak yarıya indirilmedi.
1938 yılında kabrini yine üniversiteli gençler yaptırdı.
Kimden bahsettiğimi anladınız herhalde. O, bu ülkenin Milli Marşı'nı kaleme alan "Mehmet Akif" idi.
Sahi milli marşını kaleme aldığınız ülkede polis takibatına uğramamak için ülkeyi terk etmek zorunda kalsaydınız siz ne hissederdiniz?
Diyanet İşleri Başkanlığı 78. ölüm yıldönmümünde Akif'in ölümsüz eseri Safahat'ı dijital dünyaya taşıdı.
Tüm mobil marketlerden ulaşılabilen bu hizmete (http://www.dijitalsafahat.com/) web adresinden de ulaşabilirsiniz.
Veteriner Hekim olarak meslektaşı olmakla gurur duyduğum Mehmet Akif'i rahmet ve saygıyla anıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)