23 Ekim 2015 Cuma

Hüseyin, bendendir! Ben'de Hüseyin'denim! Allâh'ı seven Hüseyin'i sever!

Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının beşinde doğdu.

Doğduğu zaman  babası Hz. Ali, daha önce kardeşine koyduğu gibi O'na da "Harb" ismini koydu. Resullullah Aleyhisselam geldi. "Gösteriniz oğlumu bana! ne isim koydunuz ona?" buyurdu. Babası Hz. Ali "Harb ismini koydum" dedi.

"Hayır! O, Hüseyin'dir!" buyurdu.

Peygamberimiz O'nun ismini koyarken kulağına ezan okudu.
Doğumunun yedinci günü sünnet ettirildi.
Hz. Abbas'ın hanımı Ümmülfadl süt annesi idi.
Peygamberimiz bir gün O'nun ağladığını işitince annesi Hz. Fatma'ya "O'nun ağladığına üzüldüğümü bilmiyormusun?" buyurdu.

Peygamberimiz O'nun hakkında:
"Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da, bana kin tutmuş olur!"
"Hüseyin, bendendir! Ben'de Hüseyin'denim! Allâh'ı seven Hüseyin'i sever!"
buyurdu.

Muaviye b. Ebi Süfyan Hicretin altmışıncı yılında Receb ayında Şam'da vefat etti. Şamlılar Muaviye'nin oğlu otuz dört yaşındaki Yezid'e biat etti.

Yezid o sırada Medine Valisi olan Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan'a "Mektubum sana gelince Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr'i buldur. Onların bana biatını al. Eğer biat etmezlerse, boyunlarını vur! Başlarını bana gönder!" emrini verdi.

Velid b. Utbe, Yezid'e biat etmeleri için Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr'i davet etti. Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Zübeyr,  Yezid'e biat etmeden Medine'den ayrılarak Mekke'ye gitti. Hz. Hüseyin yanında bütün ev halkını da Mekke'ye götürdü.

Küfe'liler Muaviye b. Ebi Süfyan'ın vefat ettiğini, Hz. Hüseyin'in Mekke'ye gittiğini haber alınca "O'nu aldatmayacaklarını, O'nun düşmanları ile çarpışacaklarını, O'nun uğrunda öleceklerini", bir başka rivayette "yanında yüzbin kişi bulunacağını" belirterek Hz. Hüseyin'i Küfe'ye davet ettiler.
Küfeliler bu isteklerini belirten şekilde Hz. Hüseyin'e onlarca mektup gönderdiler.

Hz. Hüseyin, Küfelilere mektup yazarak güvendiği Müslim b. Akil'i onlara göndereceğini, durumu inceleyip kendisine yazacağını bildirdi.
Hz. Hüseyin Müslim b. Akil'i Küfe'ye gönderdi. Küfeliler Müslim b. Akil'in etrafında toplanmaya başladı.

Yezid'in casusları Müslim b. Akil'in Küfe'ye geldiğini Yezid'e bildirdi.

Yezid Hz. Hüseyin' karşı harekete geçeceğine inanmadığı Küfe Valisini azledip o sırada Basra Valisi olan Ubeydullah b. Ziyad'ı Küfe Valisi olarak görevlendirdi.
Müslim b. Akil, Küfe'de, bir rivayete göre on sekiz bin kişinin, diğer bir rivayete göre otuz bin kişinin gizlice Hz. Hüseyin'e biatını aldı.

Müslim b. Akil, Hz. Hüseyin'e mektup yazarak Küfe'lilerin O'nun yanında olduğunu bildirdi.

Müslim b. Akil, Küfe'ye gelen Vali Ubeydullah b. Ziyad'a karşı ayaklandı. Vali'nin etrafında otuz kadar kişi ile vali köşküne sığındığı rivayet edilir. Buna rağmen Vali, halkı Şamdan gelecek ordu ile korkutarak, maddi vaadlerde bulunarak onların Müslim b. Akil'in etrafından dağılmalarını sağladı. Müslim b. Akil'in etrafında sadece otuz kişi kaldı.

Vali'nin adamları Müslim b. Akil'i Küfe'nin bir mahallesinde yakalayıp Vali Ubeydullah b. Ziyad'a getirdiler. Müslim b. Akil, Vali Köşkünün damında boynu vurularak öldürüldü. Vali, Müslim b. Akil'in cesedini sokaklarda çocuklara çektirdi, sonra da astırdı. Başını da Şam'a Yezid'e gönderdi.

Olaylardan habersiz olan Hz. Hüseyin, Müslim b. Akil'in mektubu gelince yol hazırlıklarına başladı. Gitmemesi yönündeki uyarılara aldırmadan Küfe'ye gitmek üzere aile efradıyla birlikte Mekke'den ayrıldı.

Küfe Valisi, Hz. Hüseyin'in Mekke'den Küfe'ye doğru hareket ettiğini haber alınca, dört bin atlı ile  Küfe'yi Mekke'ye, Şam ve Basra'ya bağlayan yolları tuttu.Ne kimsenin Küfe'ye girmesine ne de kimsenin Küfe'den çıkmasına izin verilmedi.

Hz. Hüseyin, yolda Küfelilere bir mektup yazarak geldiğini bildirdi. Mektubu götüren Kays b. Müshir-üs Saydani yakalanıp Vali İbn-i Ziyad'a götürüldü. Vali İbn-i Ziyad, Ona Hz. Hüseyin'e ve Hz. Ali'ye lanet okumasını emretti. Kays, Hz. Hüseyin'e ve Hz. Ali'ye salavat okudu, İbn-i Ziyad ile babasına lanet okudu.
Kays, Vali Köşkünün damına çıkarıldı. Kays, Küfelilere Hz. Hüseyin'in gelmekte olduğunu, kendisinin Onun elçisi olduğunu, Onun davetine icabet etmlerini istedi. İbn-i Ziyad Kays'ın köşkün ne yüksek yerinden aşağı atılmasını emretti. Kays aşağı atılarak öldürüldü ve şehit edildi.

Hz. Hüseyin yolda Abdullah b. Muti ile karşılaştı. Abdullah b. Muti, Onu geri dönmesi için ikna etmeye çalıştı ama başaramadı.

Hz. Hüseyin yolda, Küfeli birisinden Müslim b. Akil'in öldürüldüğünü haber aldı ancak yoluna devam etti.

Müslim b. Akil'in vasiyeti üzerine Hz. Hüseyin'e yazdığı mektub elçi tarafından yolda Hz. Hüseyin'e ulaştırıldı. Mektubu okuyunca işittiklerinin doğru olduğuna kanaat getirdi.

Hz. Hüseyin süt kardeşi Abdullah b. Buktur'u da yolda olaylardan haberi olmadan önce Küfe'ye göndermişti. Abdullah b. Buktur'da, Vali İbn-i Ziyad tarafından yakalanıp şehit edildi.

Abdullah b. Buktur'unda şahadet haberi yolda Hz. Hüseyin'e ulaştı. Hz. Hüseyin yanındakilere hitaben;
"Şimdi, bize çok kötü bir haber geldi. Müslim b. Akil, Hani b. Urve ve Abdullah b. Buktur öldürülmüştür. Tarafdarlarımız bizden ayrılmışlar, ilgilerini ve yardımlarını kesmişlerdir. Sizlerden geri dönüp gitmek isteyenler dönsünler, gitsinler. Kendilerine bizden solayı bir vebal ve sorumluluk yoktur." dedi.
Bunun üzerine Medine'den kendisi ile gelen ashabı dışında, yolculuk sırasında uğradığı yerlerde kendisine katılanlar dağılıp gittiler.

Hz. Hüseyin'in oğlu Aliyy-ül Ekber "Babacığım! Sen de geri dön! Çünkü Iraklılar gaddardırlar. Vefaları, sözlerinde durmaları azdır!" dedi.

Zu Husum mevkiinde Hür b. Yezid kumandasında altı bin atlı süvari ile karşılaştılar. Hür b. Yezid kumandasında altı bin atlı süvari, Hz. Hüseyin ve ashabının karşısında yer aldı. Hz. Hüseyin gençlere, süvarilere su vermelerini söyledi. Süvariler gençlerin getirdiği sulardan içtiler.
Süvariler atlarının gölgesinde ve dizginleri ellerinde olduğu halde öğle namazı vaktine kadar oturdular.
Hz. Hüseyin ezan okuttu.
Müezzin kamet getirdi.
Hz. Hüseyin, süvarilerin komutanı Hür b. Yezid'e "Namazı kendi adamlarınla mı kılmak istersin? Yoksa bizimle mi kılarsın?" diye sordu.
Hür b. Yezid "Yok, yok! Sen kılarken, biz de senin namazına uyarak namazımızı kılarız" dedi.
Hz. Hüseyin öne geçip cemaata öğle namazını kıldırdı. Namazını bitirince, yüzünü cemaata çevirdi.
"Ey İnsanlar! Mazeretimi önce Allah'ü Teala'ya, sonra da size arz ederim.
Sizin gönderdiğiniz mektuplarınız, saldığınız elçileriniz bana gelmedikçe, ben buraya çıkıp gelmiş değilim.
Siz: Yanımıza gel! Bizim uyacağımız bir İmam ve Önderimiz yok. Ola ki, Allah, senin sayende, bizleri doğru yolda toplar! dediniz.
Eğer siz bu sözünüz üzerinde duruyorsanız ve bana sağlam and ve tatmin edici sözlerinizden de söz veriyorsanız, sizinle birlikte şehrinize gelirim.
Şayed, siz, böyle yapmazsanız ve şehre gelmemi istemiyorsanzı, sizin yanınızdan ayrılır, geldiğim yere döner giderim!
" dedi.

Sustular. Hz. Hüseyin'in sözlerine itiraz etmediler.
Hz. Hüseyin ve ashabı kendi, süvariler kendi yerlerine döndüler.

Aynı durum ikindi namazında da tekrar etti. Hz. Hüseyin ikindi namazından sonra da aynı mihvalde bir konuşma yaptı.

Bunun üzerine Hür b. Yezid mektuplarda haberi olmadığını söyledi. Hz. Hüseyin mektupları getirti. Mektuplar Hür b. Yezid ve süvarilerin önüne serildi. Hür b. Yezid "Biz bu mektupları yazanlardan değiliz. Fakat sana kavuştuğumuz zamandan itibaren, seni, Küfe'de İbn-i Ziyad'a götürünceye kadar senden ayrılmamamız bize emredilmiştir." dedi.

Hz. Hüseyin süvarilere bir konuşma daha yaptı.
Allâh'a (cc) hamd-ü sena da bulunduktan sonra:
    "Ey İnsanlar! Resullullah Aleyhisselam buyurmuştur ki: (Kim, zalim bir sultanın, Allâh'ın haram kıldığını helallaştırmak istediğini, Allâh'ın ahdini bozduğunu, Resullullah'ın sünnetine muhalif olarak Allâh'ın kullarına düşmanlık ettiğini ve günah işlediğini görür de, onu, fille veya sözle değiştirmeğe çalışmazsa, Allâh'ın, zalim sultanı sokacağı yere (Cehenneme) onu da, sokması, üzerine düşen bir haktır!"

Onlardan kendine verdikleri biatlarını tamamlamalarını, bunun doğru ve yerinde bir iş olacağını, eğer verdikleri sözün gereğini yapmazlar, ahidlerini bozarlarsa yanlış iş tutmaktan nasiplerini yitirmiş olacaklarını söyledi.

Hz. Hüseyin ashabına da bir konuşma yaparak "Görmüyormusunuz? Hak işlemez, batıl ise, son derece rağbet edilir, üzerine düşülür olmuştur!" dedi.
Hz. Hüseyin arkadaşlarına hazırlanmalarını söylemiş, kalkıp geri dönmek istemiş, ancak Hür b. Yezid izin vermemiştir.

Çıkan tartışma sonrası Hür b. Yezid, "Ben, İbn-i Ziyad'a, sen de Yezid b. Muaviye'ye, istersen İbn-i Ziyad'a istediğini yazıp cevap alıncaya kadar, seni ne Küfe'ye ne de Medine'ye  götürmeyecek bir yol tut. Cevap gelinceye kadar o yola devam edelim" dedi. Hz. Hüseyin "Uzeyb yolunu tut, oraya götür!" dedi.
Bunun üzerine Hz. Hüseyin ashabı ve süvariler Uzeyb yoluna devam ettiler.

Nineva denen mevkide İbn-i Ziyad'ın bir elçisi Hür b. Yezid'e gelerek bir mektup getirdi. Mektupda, İbn-i Ziyad, mektubu alınca Hz. Hüseyin ve ashabını oldukları yerde durdurmalarını istiyordu.

Hür, Hz. Hüseyin'i burada durdurma istedi. Ancak onlar karşı çıktılar. Hz. Hüseyin Hür'e "Biraz daha ilerlet te, konalım artık!" dedi.

Kerbela'ya gelince Hür ve adamları, Hz. Hüseyin'in önünde durarak onu ve arkadaşlarını durdurdular.
Hür "İn artık bu yere! Fırat nehri de, yakınındadır!" dedi.
Hz. Hüseyin "Nedir bu yerin ismi?" diye sordu.
"Kerbela" dediler.
Hz. Hüseyin "Üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı yer!"

"Babam, Sıffın'a giderken buraya uğramıştı. Ben de yanında idim. Durdu ve buranın neresi olduğunu sordu. İsmi, kendisine haber verilince  "Onların, hayvanlarından aşağı indirilecekleri yer, işte burasıdır! kanlarının döküleceği yer de, işte burasıdır!" dedi.

Bunun ne demek olduğu kendisinden sorulunca da "Muhammed'in Ehl-i Beytinin yükleri, ağırlıkları işte burada indirilecek!" demişti" dedi.

Hz. Hüseyin, Kerbela'da ağırlıkların indirilmesini emretti ve indirildi.
Kerbela'ya, Hicretin altmış birinci yılı Muharrem ayının başında Çarşamba günü gelinip konulmuştu.

Küfe Valisi İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa'd'i, dört bin atlı ile Rey Valiliğine görevlendirilme karşılığı Hz. Hüseyin'in üzerine gönderdi.

Hz. Hüseyin, tekrar geldiği yere geri dönmek istedi.
Ömer b. Sa'd Hz. Hüseyin'in bu talebini İbn-i Ziyad'a bildirdi.
İbn-i Ziyad kabul etmedi, Hz. Hüseyin'in beyatını almasını emretti.
İbn-i Ziyad Hz. Hüseyin ve ashabının su ile arasının kesilmesini istedi.
Ömer b. Sa'd Hz. Hüseyin ve ashabının suya ulaşmasına engel oldu.
Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin ile üç dört defa gizlice görüştü.
Hz. Hüseyin Ömer b. Sa'd'a
"- Bırak geldiğim yere döneyim,
- Yezid b. Muaviye ile görüşeyim. Aramızdaki mesele hakkında kararı o versin,
- isterseniz beni müslüman serhadlarından bir serhada gönderin, cihat ile meşgul   olayım. Ne ben onlara, ne de onlar bana karışsınlar
"
dedi.

Ömer b. Ziyad, İbn-i Ziyad'a yazarak Hz.Hüseyin'in tekliflerini bildirdi.
İbn-i Ziyad önce kabul etti. Ancak Şimr b. Zilcevsen'in kışkırtmasıyla karar değiştirdi ve Ömer b. Sa'd'a:
Hz. Hüseyin ve ashabı boyun eğer ve teslim olurlarsa , onları kendisine göndermesini, şayet kabul etmez ve teslim olmazlarsa onları öldürmesini, azalarını kesip biçmesini emretti.

"Hz. Hüseyin öldürülürse onun gögsünü ve arkasını atlara çiğnet.
Eğer bunu yapmaktan çekinirsen, işimizden leşkerimizin arasından çekil! Biz Şimr'e işimizi buyurmuşuzdur.
" diye emir gönderdi.

Şimr b. Zilvencen'e de, "Bu yazıyı Ömer b. Sa'd'a götür. Emrimizi yerine getirmezse leşkerin başı sensin. Ömer b. Sa'd'i de öldür" dedi.
Şimr b. Zilvencen  İbn-i Ziyad'ın yazısını Ömer b. Sa'd'a götürdü.
Ömer b. Sa'd, İbn-i Ziyad'ın yazısını bir adamı ile Hz. Hüseyin'e gönderdi.
Hz. Hüseyin teklif kabul etmedi.

"Bu yolda ölümden daha ötesi var mı? Öyle ise, hoş geldi, safa geldi ölüm!" dedi.
Ömer b. Sa'd bunu bir yazı ile İbn-i Ziyad'a bildirdi.

İbn-i Ziyad kızdı. Herkesi Hz. Hüseyin ile çarpışmak için Kerbela'ya topladı. Küfelilere bol bol mal verdi. Pek azı hariç Küfelilerin hepsi Kerbala'ya gitti. Gitmeyenlerden boynu vurulanlar oldu.

Küfelilerin Hz. Hüseyin tarafına geçmelerine de engel olmak için tedbirler aldılar.

Eğer Hz. Hüseyin ile çarpışmaktan kaçınırsa öldürüleceğini haber alan Ömer b. Sa'd atına atlayarak birliklere çarpışma için hazırlamaları emrini verdi.

Muharrem ayının dokuzuncu Perşembe günü, Cuma gecesi çarpışmak için hazırlandılar.

Hz. Hüseyin'in yanındaki bazılarına İbn-i Ziyad tarafından eman verilmiş ise de bunların hiçbirisi bunu kabul etmemiş ve Hz. Hüseyin'i terk etmemiştir.

İkindi namazından sonra Ömer b. Sa'd süvarilere atlarına binmelerini emretti. Süvariler Hz. Hüseyin ve ashabının üzerine yürüdüler.

O sırada Hz. Hüseyin çadırının önünde oturmuş, uyukluyordu. Kız kardeşi Hz. Zeynep bir ses işitti ve Hz. Hüseyin'e "Yaklaşan sesleri işitiyormusun?" dedi.
Hz. Hüseyin başını kaldırdı. "Resulullah  Aleyhisselam'ı rüyamda gördüm. Bana (Sen bize dönecek, geleceksin!) buyurdu." dedi. 
Hz. Hüseyin ertesi güne kadar süre istedi. Kabul edildi.

Hz. Hüseyin ashabını topladı. Askerlerin ertesi gün kendilerine saldıracakları ve düşmanlık yapacaklarını, geceden yararlanarak hepsinin kendisini bırakıp gitmesini istedi.

Hz. Hüseyin'in kardeşleri, oğulları, kardeşlerinin oğulları ve Abdullah b. Cafer'in oğulları
"Biz senden sonraya kalıpta ne yapacağız? Allâh (cc) bize hiç bir zaman göstermesin!" dediler.

Hz. Hüseyin'in yanındaki diğerleri de gitmeyi kabul etmediler.

Ömer b. Sa'd, 10 Muharrem Cuma günü sabah namazından sonra leşkerini harekete geçirdi.

Hz. Hüseyin'de ashabı ile birlikte sabah namazını kıldıktan sonra ashabını savaş nizamına koydu. Yanında otuz iki atlı, kırk piyade vardı.

Hz. Hüseyin Küfelilere son defa hitab etti.

"Ey Allâh'ım! Iraklılar, beni aldattılar, bana hile ettiler. Kardeşime yaptıklarını bana da yaptılar.
Ey Allâh'ım! Onların işlerini boz, dağıt! Hepsini birer birer topla yok et!
diyerek sözünü bitirdi.

Hür b. Yezid, yaptıklarından pişman olup Hz. Hüseyin tarafına geçti.

Hür daha sonra Küfelilerle ve Ömer b. Sa'd ile konuşarak onları vazgeçirmeye çalıştı.

Küfelilerden otuz kişi Hz. Hüseyin'in getirdiği teklifleri kabul etmedikleri için Küfelilerden ayrılarak Hz. Hüseyin'in tarafına geçti ve ölünceye kadar çarpıştılar.

Ömer b. Sa'd ilk oku atarak leşkerini hücuma geçirdi.

Bundan sonra olanları yazmaya gücüm yetmiyor. Olanların ne kadar vahim olduğunu göstermek için sadece birini yazmak istiyorum. Hz. Hüseyin bir ara kucağında o zaman üç yaşında olan oğlu Abdullah ile otururken Küfeli leşkerlerden biri attığı ok ile küçük Abdullah'ı boğazından vurmuş, Hz. Hüseyin'in avucu kan ile dolmuştur.

O gün Hz. Hüseyin'in ashabından yetmiş iki kişi Kerbela'da şehit edildi. Bunlardan yirmi üçü Hz. Hüseyin'in ev halkı ve akrabaları idi.
Hz. Hüseyin şehit edildiğinde elli yedi yaşına basmıştı.

Hz. Hüseyin şehit olunca bir süre kimse Hz. Hüseyin'in cesedine yaklaşıp başını kesemedi.

Sinan b. Enes, Hz. Hüseyin'in başını kesip gövdesinden ayırdı.

İbn-i Ziyad'ın emrini yerine getirmek için on süvari atlarına binip Hz. Hüseyin'in cesedini atlara çiğnetti.

Hz. Hüseyin'in elbiseleri Küfeli leşkerler tarafından soyuldu.
Birisi ayakkabılarını aldı. Diğeri kılıcını aldı. Biri gömleğini aldı.

Kerbela cinayetine katılanlardan hemen hemen bir hastalığa yakalanmamış kimse kalmamış, çoğuda delirmiştir.

Hz. Hüseyin'i soyduktan sonra Küfe leşkerleri Hz. Hüseyin'in çadırlarını ve eşyalarını yağmaladılar, kadınların elbiselerini zorla çıkartıp aldılar.

Küfe leşkerlerinden seksen sekiz kişi öldürüldü. Ömer b. Sa'd kendi ölülerinin cenaze namazlarını kıldı ve onları defn ettirdi.

Kerbela katliamından Hz. Hüseyin'in hasta olan oğlu Aliyy-ül Asgar ile dört yaşındaki oğlu Ömer'den başka kurtulan olmadı.

Küfe leşkerleri Kerbela'dan çekilip gittikten sonra Gadıriyye köylüleri Kerbela şehitlerini bir günde defn ettiler.

Hz. Hüseyin'in kabrinin yerini belirsiz etmek için Fırat nehrinden kabrinin bulunduğu yere su salındı.

Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in başını Havliy b. Yezid ve Humeyd b. Müslim ile İbn-i Ziyad'a gönderdi. Hz. Hüseyin'in başı Küfe caddelerinde teşhir edildi. Diğer şehidlerin başları da Küfe'ye getirildi.

Hz. Hüseyin ve şehitlerin başları Şam'a Yezid'e gönderildi.
Hz. Hüseyin'in başı bir mızrağa takılıp Şam'da üç gün teşhir edildi.
Hz. Hüseyin'in başının Medine'ye de gönderilip teşhir edildiği de rivayet edilir.
Hz. Hüseyin'in başının gömüldüğü yer hakkında çok değişik rivayetler vardır.
Hz. Hüseyin'in kadınları ve kurtulan oğulları önce Küfe'ye sonra Şam'a Yezid'e gönderildi.

Hz. Hüseyin, bu büyük Aşure gününde şehit edildi ve Yüce Allah'a yürüdü. Sevgili dedesi Peygamber Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem), babası Hz. Ali'ye kavuştu.

Hz. Hüseyin zulme başkaldırdı.

Hz. Hüseyin, Peygamber torunu olarak zulme başkaldırmasa idi, hiç bir müslüman, zalim idareciler karşısında zulme başkaldırmaya cesaret edemezdi.


Allâh'ın (cc) selamı zulme başkaldıranların efendisi Hz. Hüseyin ve Kerbela'da şehit edilenlerin üzerine olsun.


Allâh'ın (cc) laneti Yezid'e, yardımcılarına ve zalim idarecilerin üzerine olsun.


Dünya menfaati için sözünden dönenlere yazıklar olsun!

6 Ekim 2015 Salı

Hata

Rus MIG-29 savaş uçakları son iki günde iki defa sınırlarımızı ihlal etti. Bir MIG-29 savaş uçağı iki Türk F-16 savaş uçağına kilitlendi. Türkiye Rusya'ya nota verdi. NATO, Rusya'nın ihlali kabul edilemez açıklaması yaptı. Rusya navigasyon hatası dedi. Sınır ihlali navigasyon hatası olabilir de Rus savaş uçağının iki Türk F-16'sına kilitlenmesi de mi navigasyon hatası anlamadım ama bu olay bana daha öncede yazdığım başka bir olayı hatırlattı.

Bundan 23 yıl önce, 2 Ekim 1992 tarihinde Deniz Kuvvetlerimiz bünyesindeki TCG Muavenet (DM-357) muhribi Ege Denizi'nde gerçekleştirilen NATO Kararlılık Gösterisi-92 Tatbikatı sırasında USS Saratoga (CV-60) uçak gemisinden atılan 2 Sea Sparrow füzesiyle vuruldu. Bu olayda gemi komutanı Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Tesis Astsubayı Serkan Aktepe, İkmal Çavuşu Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak olmak üzere beş askerimiz hayatını kaybetti ve 22 askerimiz de yaralandı.



ABD bu olayın kaza olduğunu açıkladı. Ancak kaza açıklaması "Saratoga mürettebatının iki atışının da tam isabet kaydetmesi; "Sea Sparrow" füzelerinin ateşlenebilmesi için 6 ayrı karara ihtiyaç olması, ayrıca bu işlemlerin ayrı ayrı odalarda bulunan personel tarafından yapılmakta olması" nedeniyle füzelerin peşpeşe kazayla ateşlenmesi kamuoyu tarafından inandırıcı bulunmadı. ABD, Türkiye'ye mesajını muhribimizi vurarak vermişti. Kuzey Irak'ta askerlerimizin başına çuval geçirerek verdiği gibi.

Bence bu Rus savaş uçaklarınında sınır ihlali ve savaş uçaklarımıza kilitlenmesi de hata falan değil açıkça bir siyasi mesaj.

Rusya'nın bu sınır ihlalleri hakkında Başbakan Ahmet Davutoğlu katıldığı bir televizyon programında "Bir daha olursa vururuz" diye açıklama yaptı. Vururuz vurmasına da Türkiye'nin enerjide daha doğrusu doğalgazda Rusya'ya ne kadar bağımlı olduğumnu unutmayalım. Türkiye doğalgazının %60 dan fazlasını Rusya'dan alıyor. Sadece doğalgaz da değil petrolinde %35 den fazlasını Rusyadan alıyoruz. Vururuz demek kolay ama vurmak o kadar kolay mı pek emin değilim.

Geçen günlerde ABD Başkanı Barak Obama ve Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin'in aşağıdaki resmini de görünce Allah (cc) ülkemizi ve bölge ülkelerini  korusun diyorum.


2 Ekim 2015 Cuma

Filistin

Filistin Bayrağı
Filistin Bayrağı Birleşmiş Milletler Binası’nın önünde düzenlenen törenle ilk kez göndere çekildi. Törene Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın yanında şu anda ABD'de bulunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu'da katıldı. Şunu da belirtmeden geçmeyelim. Törene ABD yönetiminden kimse katılmadı. Türkiye her zaman Filistin'in Birleşmiş Milletler'deki mücadelesinde en büyük destekçisi oldu.

Filistin şu anda BM'de "Üye olmayan gözlemci devlet" statüsünde yer alıyor. Filistin'in bayrağı 10 Eylül'de BM Genel Kurulu'nda kabul edilen karar uyarınca göndere çekildi. Filistin'in BM'ye üye olması için BM Güvenlik Konseyi kararı gerekiyor. 193 üyeli BM Genel Kurulu'nda yaklaşık 130 ülke (!) Filistin'e destek verirken BM Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin İsrail'i her koşulda desteklemesi nedeniyle bu karar alınamıyor. Yani 130 üye ülkenin ABD, aslında İsrail kadar etkisinin olmadığı bir teşkilat BM. Herneyse benim asıl değinmek istediğim BM'de ki bu adaletsiz yapı değil.

BM'de göndere çekilen Filistin bayrağı en üstte bir siyah, onun altında bir beyaz, en altta da bir yeşil şerit ve bayrağın sol tarafında bir kırmızı üçgenden oluşuyor. Siyah şerit Abbasileri, beyaz şerit Şii Fatımi Devletini, yeşil şerit Emevileri temsil ediyor. Kırmızı üçgen nedir derseniz, o da Osmanlıdan bağımsızlığını kazanmak için yapılan mücadelede ölenlerin kanlarını temsil ediyor. Kaderin cilvesine bakın. Osmanlıdan bağımsızlığını kazanmak için yapılan mücadelede ölenlerin kanlarını bayrağına işlemiş olan Filistinlerin, BM'de bayrak göstermesi için, en büyük desteği Osmanlıların torunları olan Türkiye veriyor. Unutmadan Filistin bayrağı Katolik Hıristiyan İngiliz diplomat  Sir Mark Sykes tarafından Osmanlıya karşı ayaklanan Araplar için çizilmiştir.

Filistinlilere hayırlı olsun. Tam üye statüsünde BM'de bayrak gösteren İslam ülkeleri bugüne kadar ne yapabildiler ki "Üye olmayan gözlemci devlet" statüsünde yer alan Filistin bayrak göstererek ne yapabilecek zaman gösterecek (!).