14 Mart 2015 Cumartesi

İhtilaf

Müslümanlar arasındaki ihtilaflar iki sahada görülür. Bunlar tatbikat sahasında görülen ihtilaflar ile ilmi ve teorik sahada görülen ihtilaflardır.

Hz. Osman (ra)'a karşı isyan edenlerin ortaya çıkardıkları ihtilaflar, Hz. Ali (ra) ile Haricilerin arasındaki ihtilaflar, Abdullah b. Zübeyr (ra) ile Emeviler arasındaki ihtilaf, Hariciler ile Emeviler arasındaki ihtilaf tatbikat sahasında görülen fiili ihtilaflardır.

İlim ve teori sahasındaki ihtilaflara gelince bunlar bir takım itikadi ve bazi fer'i meselelerde görülür. Bu tür ihitlaflar teorik safhada kalmış ve bu tür ihtilaflara girişen alimler arasında fiili çatışmaya dönüşen bir hadise meydana gelmemiştir. Her ne kadar bu tür ihtilaflar teorik sahada kalıp fiili çatışmaya dönüşmese de, bazı zamanlarda iktidarlar, bu tür ihtilafları bahane ederek alimlere işkence etmişlerdir. Bununda nedeni alimlerin izledikleri metodlarının, devlete karşı kışkırtıcı metodlar olmasından kuşkulanmaları, yada alimlerin görüşlerinin fitneye sebep olacağından korkmalarıdır.

İslam'da mezhepleri üç kısma ayırmak mümkündür.

1. Siyasi mezhepler: Bunlar tatbikat sahasında görülmüş aralarındaki ihtilaf had safhalara ulaşmıştır.

2. İtikadi mezhepler: Bunlar genellikle teorik ihtilaflardan öteye geçmemişlerdir.

3. Fıkhi mezhepler: Bunlar ise müslümanlar için bir hayır ve bereket kaynağı olmuştur.



Siyasi Mezhepler

Siyasi mezheplerin hepsi en büyük imamlık olan "Hilafet" meselesi etrafında dolaşıp durur. Bu görevi üzerine alan ve müslümanların en büyük idarecisi olan kişi, müslümanların işini idare konusunda Peygamber Efendimizin (sallalahu aleyhi ve sellem) halifesi sayıldığı için bu kuruma "Hilafet" denilmiştir. Bu kuruma "İmamet" de denir. Müslümanlar kendilerine imamlık yapan kişinin peşinde namaz kıldıkları gibi, işlerini yürüten Halifenin de peşinden gitmek zorundadır.

Siyasi mezheplerin ihtilaf ettikleri konular kısaca şunlardır.

1. Aynı zamanda iki Halife caizmidir? Yoksa Halife tek mi olmalıdır? meselesi.
2. Halife'nin Kureyş kabilesinden olması meselesi.
3. Halife'nin hiçbir zaman günah işlememiş olması veya günahkar olabilmesi meselesi.
4. Halife'nin Kureyş kabilesinin sadece belirli bir kolundan olması veya Kureyş'in diğer kollarından da olabilmesi meselesi.

Bu ihtilaf konularına Halife'nin seçim şeklini de ilave etmek gerekir.

Elbette Hilafet hakkındaki ihtilaflar başlangıçta mezhepler şeklinde ortaya çıkmamıştır. Önce ihtilaf başlar, sonra zamanla düşünceler gelişir, kabül görür. Bu görüşte olanlar birbirlerini tanır, görüşür ve neticede mezhepler oluşur.

İlk ihtilaflar dört büyük Halife devri olan Hulefa-i Raşidin devrinde olmuş, daha sonra gruplar ortaya çıkmış , Emeviler ve daha sonraki dönemlerde siyasi mezhepler oluşmuştur.

İlk Halife Hz. Ebubekir'in seçimi ve sırada meydana gelen ihtilafları "Halife Seçimi-1, 2, 3 ve 4" başlıklı makalelerde konu etmiştim.

Kuran-ı Kerim'de, İslami yönetimin üç temel prensibi beyan edilir. Bunlar "Adalet", "İstişare" ve "emir sahibine itaat etmektir". Emir sahibi bir günah işlemeyi emrederse ona itaat edilmez. İslam bu üç prensibi getirerek İslami bir yönetimin üzerine kurulduğu temelleri beyan etmektedir.

İdareciyi seçmedeki temel prensip olam istişare, toplumlara, milletlere ve çeşitli durumlara göre değişiklik gösterir. O nedenle İstişare için belirli bir usul tayin etmek uygun değildir.

Bu nedenlerden dolayı Peygamber Efendimizin (sallalahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra müslümanları idare etmede kimin Peygamber Efendimize (sallalahu aleyhi ve sellem) Halife olacağı meselesinde müslümanlar ihtilafa düşmüştür. Ensar, İslam'ın koruyuculuğunu yaptıklarını ve Resullullah'a (sallalahu aleyhi ve sellem) yardım ettiklerini ileri sürmüşler, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer Halifeliğim muhacirlere ait olduğunu, ilk önce muhacirlerin müslüman olduğunu, Arapların ancak Kureyş kabilesine boyun eğeceğini ileri sürmüşler, üçüncü bir grup ise Halifeliğin Peygamber Efendimizin (sallalahu aleyhi ve sellem) ailesi Haşimoğullarına ait olduğunu ve Haşimoğullarının en üstünü Ali b. Ebu Talip'in Halife seçilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

İlk ihtilaf uzun sürmemiş ve Hz. Ebubekir Halife seçilmiştir.

Müslümanların Hilafet hakkındaki ihtilafları Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra) dönemlerinde ve Hz. Osman (ra) döneminin büyük bir bölümünde yatışmıştır. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in üstün şahsiyetleri ve bu dönemlerde müslümanların cihad ile meşgul olup fetihlerde bulunmaları bunda rol oynamıştır.

Hz. Osman (ra) döneminin sonunda fitnelerle ihtilaflar tekrar başgöstermiştir.

İlk üç Halife'nin seçiminde üç farklı usul uygulanmıştır. Hz. Ebubekir seçim yoluyla Halife olmuştur. Hz. Ömer velihad tayin etme yoluyla Halife olmuştur. Hz. Ebubekir (ra) kendisinden sonra Hz. Ömer'i Halife tayin etmiş ve müslümanların biatını istemiştir. Üçüncü yol başta bulunan Halifenin bir heyet seçip, heyetin aralarından birisini Halife seçmesini istemesidir ki Hz. Osman (ra) bu yolla Halife seçilmiştir. Hz. Ömer Hilafet meselesini altı kişilik bir heyete bırakmış, bu heyet Hz. Osman (ra)'ı Halife seçmiş ve müslümanların biatını istemiştir.

Hz. Osman (ra) döneminin sonlarında ihtilaflar baş göstermiş, bu ihtilaflardan büyük fitneler çıkmış, bu fitneler müslümanların siyasi yönden parçalanmalarının ve siyasi mezheplerin ortaya çıkmasının başlıca nedeni olmuştur. Bu dönemdeki ihtilaflardan en önemlileri şunlardır:

1. Hz. Osman (ra)'nın, Hz. Ömer (ra)'in aksine olarak sahabe-i kiram'ın ve mücahitlerin ileri gelenlerinin çeşitli şehirlere dağılmalarına izin vermesidir. Hz. Ömer vali ve ordu komutanları dışında sahabe-i kiramın Medine dışına çıkmasına izin vermemiştir. Hz. Osman (ra) sahabe-i kiram'ın çeşitli şehirlere dağılmalarına izin verince bunlar, gittikleri yerlerde gerek Halifeyi ve gerekse diğer idarecileri eleştirmeye başlamıştır. Mesela Ebu Zer el-Gıfari'nin Şam'da şöyle dediği rivayet edilmektedir.

" Allah'a yemin olsun ki hiç bilmediğim bir takım işler ortaya çıktı. Allah'a yemin olsun ki bu yapılanların ne Allah'ın kitabında ne de Peygamberinin sünnetinde yeri vardır. Vallahi ben, çiğnenen haklar ve diriltilen batıllar, yalanlanan doğru kimseler, müttaki olmayanların tercih edilişi ve gayri meşru olarak biriktirilen mallar görmekteyim."

Bu büyük bir sahabinin açık ve acı eleştirisidir. Şüphesiz bu eleştiri kamuoyunda büyük bir karşılık bulmuş ve iktidardan şikayetçi olanlar arasında etki yapmıştır. Bu durum o zamanki Şam Valisi Muaviye'ye iletilmiş, Muaviye, Ebu Zer'i Hz. Osman (ra)'a şikayet etmiş, Ebu Zer önce Medine'ye çağrılmış ve daha sonrada Rebze'ye sürgün edilmiştir. Ebu Zer'in sürgün edilmesi Şam ve Şam dışındaki yerlerde tesir etmiştir.

2. Sebeplerdeb biri de Hz. Osman (ra)'ın akrabalarını sevmesiyle meşhur olmasıdır. Bu bir günah ve kınama nedeni değildir. Ancak Hz. Osman (ra) devlet görevlerini akrabalarına vermiş, devlet işlerinde onlarla istişare etmiştir. Hz. Osman (ra)'ın akrabaları olan Emeviler, işleri kendi ellerinde toplamak istemişlerdir.

3. Hz. Osman (ra)'ın akrabalarından valiler tayin etmesi. Bu Hz. Osman (ra)'a karşı yapılan suçlamaların sebeplerindendir. Bu valiler arasında İslam'a girip tekrar irtidat ettiği için Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) tarafından kanı mübah sayılan Abdullah b. Sad b. Ebi es-Sürh de vardır. Bu şahıs Mısır'a vali tayin edilmiştir. Yaptığı uygulamarla müslümanların büyük tepkisini çekmiş, Hz. Osman'ın yaptığı uyarıları da dinelememiş, kendisini Hz. Osman'a şikayet edenlerin bazısını idam ettirmiştir.

4. İhtilaf nedenleri arasında Hz. Osman (ra) 'ın yumuşak huylu bir kişi olmasıda sayılmaktadır. Hz. Ömer vali tayininde çok titiz davranmış "Benim için hergün valiyi görevden almak, zalim bir valiyi bir an için bile yerinde tutmaktan daha hayırlıdır" demiştir. Hz. Osman bu yumuşak huyuluğunu kendisine karşı isyan edip, evine hücum edenlere karşı da, minberde kendisini taşlayanlara karşı da göstermiş, bu isyancılara karşı sert tedbirler almamıştır.

5. Sebeplerden biri de müslüman gözüken aslında kafir olanlardır. Bunlar müslamanlar arasında yaşayıp İslam'a kin beslemekteydiler. İslam ülkelerinde insanları kışkırtıyorlar, Hz. Osman (ra) aleyhinde sözler yayıyorlar ve Hz. Ali (ra) hakkında ise iyi şeyler söylüyorlardı. Bunlarında başında Abdullah b. Sebe gelmekteydi.

Tarihçilerin hocası Taberi, Tarih-i Taberi'de  bu şahıs hakkında "Abdullah b. Sebe Sanalı (Yemenli) bir Yahudi idi. Annesi siyah bir cariyeydi. Hz. Osman (ra) döneminde müslüman oldu. Müslümanları yoldan çıkarmak için çeşitli İslam ülkelerine seyahetlerde bulundu. Önce Hicaz'dan başladı. Sonra Basra'ya ve daha sonra Şam'a gitti. Şam'da çok taraftar bulmadı. Şamlılar bunu oradan uzaklaştırdılar. Nihayet Mısır'a geldi. Orada halka söylediklerinin bir kısmı da şunlardı. "Hz. İsa'nın tekrar döneceğini kabul edipte Muhammed'in tekrar döneceğini yalanlayanlara şaşarım. Halbuki Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ey Muhammed, sana Kuran'ın tebliğini farz kılan Allah, seni dönülecek yere döndürecektir (Kasas Suresi 85. Ayet)". Ayrıca tekrar dönmeye Muhammed, İsa'dan daha layıktır... Sözlerine devamla şöyle dedi: "Bin peygamber vardı ve her peygamberin bir vekili vardı. Muhammed'in vekili Ali'dir. Muhammed, peygamberlerin sonuncusu, Ali'de vekillerin sonuncusudur."  Daha sonra şunları ilave etti:" Osman, hilafeti haksız olarak aldı. İşte Resulullah'ın vekili burda. Bu iş için ayaklanın, meselenin üstüne gidin. Amirlerinizin kötülüğünü yayarak işe başlayın. Halkı kendinize çekebilmek için, iyiliği emrediyor, kötülüğe mani oluyormuşsunuz gibi görünün."

Abdullah b. Sebe bu şekilde propoğandacılarını her taraf yaymıştır.

Bütün bu sebepler birleşmiş, fitne kopmuş ve neticede Hz. Osman (ra) şehid edilmiştir.

Hz. Ali (ra) döneminde fitne kapıları sonuna kadar açılmış, siyasi sahada köklü ihtilaflar çıkmış ve bu sahada çeşitli mezhepler türemiştir. Her ne kadar Şii'ler Şii'liğin kökeninin Resulullah (sallalahu aleyhi ve sellem)'ın vefatına dayandığını söylerlerse de "Şii" mezhebi bu dönemde ortaya çımıştır.

Yine Hz. Ali döneminde devam eden bu fitnenin sonucu olarak "Harici" mezhebi ortaya çıkmıştır.

Bu dönem birbirine zıt "Şii" ve "Harici" olarak adlandırılan iki mezhebin ortaya çıkışıyla sona ermişse de bu iki mezhebin arasında orta yolu tutan ve itidalli davranan tarihin "Ehl-i sünnet ve'l Cemaat" olarak adlandırdığı bir mezhep de ortaya çıkmıştır.

Bugün İslam alemi "Ehl-i sünnet ve'l Cemaat", "Şii" ve "Hariciler" olarak üç büyük gruba ayrılmıştır. Bunlardan Şii ve Hariciler arasında da birçok grub mevcuttur.

Siyasi mezhepler siyasi ihtilaflardan ortaya çıkmışlarsa da hepsi birer dini mezheptir. İslam siyasetinin tabiatı icabı devamlı din ile bağlı kalmışlardır. Siyasetin temelini din teşkil etmiştir.

Siyasi mezhepler, dinin temel prensipleri olan itikadi meselelerle de ilgilenmiş, inanç ve iman hakkında kendilerine has görüşler ortaya koymuştur.Siyasi mezhepler bunun yanında fer'i meselelerle de ilgelenmiş ve fıkhi konularda görüşler ortaya koymuşlardır.

İtikadi ve fıkhi mezhepleri de başka bir makale konusu olarak bırakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder