Sabahleyin kahvaltıya oturunca hergün olmasa da bazı günler mutfaktaki küçük televizyonda bir kanal açıp haber veren bir sabah programını izliyorum. İzlediğim tek televizyon programı budur. Program arasında uzun reklamlardan birinde bir yayınevinin kitap tanıtım reklamı çıkıyor ve Che, Fidel, Deniz ve Nazım Hikmet hakkında yazılmış kitapların reklamını yapıyor. Nazım Hikmet hakkındaki kitap Mustafa Balbay tarafından kaleme alınmış. Reklamda Mustafa Balbay kitabın tanıtmını yapıyor ve Nazım Hikmet'i "Aşk ve Direnişin Şairi" diye tanıtıyor hatta bir bölümde Atatürk ile kıyaslıyor. Kıyaslama da Atatürk Türkiye Cumhuriyeti için ne yapmışsa Nazım Hikmet'de Türkçe için aynısını yapmıştır diyor. Tabi bunu yabancı bazılarının sözü olarak aktarıyor. Bu reklamı istemeden de olsa defalarca izlemek zorunda kalınca Nazım Hikmet konusunda yazmak ihtiyacı hisstetim.
Tarihte anlamadığım bir çok gariplikler var. Bunlardan birisi de hem Atatürkçü olup hem de Nazım Hikmet'i göklere çıkarmaktır. Bakıyorum Atatürkçülük deyince mangalda kül bırakmayan insanlar Nazım Hikmet'i göklere çıkartıyor.
Nazım Hikmet'in yazdıklarından kısa alıntılarla başlayalım.
"...Bizim hudutlarımız içinde Ermeniler'de, Rumlar'da, Kürtler'de yaşıyor. Öyleyse, dili, dini, devleti ve devlet hudutlarını birleştirsek, yani bu üç hususta müşterek olan insan topluluğuna millet derler desek olur mu? Bu da olmaz."
Bu Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter devlet yapısının zıddı bir görüştür.
"Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt halkına tanımayı vaad ettikleri millet ve insan haklarını tanımadı."
Bu bölücü Kürtlerin söylemidir.
Nazım'ın aile fertlerinden eşi Münevver hanım, oğlu Mehmed Nazım, üvey kızı Renan Polonyada bulundukları yıllarda Kürtler ile belli bir dayanışma içerisinde olmuşlardır.B u yıllarda Kürtler tarafından düzenlenen yürüyüşlerde ve gösterilerde Nazım'ın aile fertlerinin fotoğrafları vardır.
Şimdi Nazım Hikmet'in yargılandığı davalara bakalım.
1925- Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928- Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928- Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931- İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933- İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933- İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936- 1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938- Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938- Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
Görüldüğü gibi bütün yargılamalar Atatürk dönemine denk gelmektedir.
Şimdi'de Atatürk için yazdıklarına bakalım.
"Trabzon'dan bir motor açılıyor
Sahilde kalabalık!
Motoru taşlıyorlar
Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kayhanın cebine inmiş
Kahya adamların donuna
Uluyorlar
Hav.. hav.. hav.. tu
Yoldaş unutma bunu
Burjuva ne zaman aldatsa bizi
Böyle haykırır
Hav.. hav.. havv.. tu"
Yok vatan sevdası imiş, yok en büyük Türk şairi imiş. Bunların hepsi yalan dolandır. O Türkiye Cumhuriyeti'ni değil Sovyetlere yama olacak bir Anadolu'yu sevmiş istemiştir.
Nazım Hikmet 1921 yılında Moskova'ya gidip Doğu Halkları Üniversitesi'ne girmiş orada iyi bir komünist olmuştur.
Kurtuluş Savaşı yıllarında (1919-1922) 17-20 yaşlarında olan Nazım Hikmet bırakın cepheye gitmeyi Ankara'ya bile gitmemiş, eğleşme yeri olarak Moskova'yı seçmiştir. Anadolu'da tüyü bitmemiş gençler cephelerde yokluklar içerisinde çarpışırken, Türk anaları cephelere kağnı ile cephane taşırken büyük Türk Şairi (!) Nazım Hikmet Moskova'da komünizm tahsil etmektedir. Nazım'ın Türkiye dönüşü her şey olup bittikten, Cumhuriyet kurulduktan sonra 1924 yılındadır. Türk Milleti Kurtuluş Savaşını yapmış, Nazım'a savaşın destanını yazmak kalmıştır (Kurtuluş Savaşı Destanı). Bu destanın edebi değerini değerlendirmek benim konum değildir ama "Karayılan" isimli Türk kahramanının niçin "korkak bir tarla faresi" ne benzetildiğini sormak hakkımızdır (Birinci Bap- Yıl 1918-1919 ve Karayılan Hikayesi).
1924 yılında İstanbul'a dönen Nazım 1925 yılında komünizm propagandası yapmaktan 15 yıl hapse mahkum olunca, Rusya'ya birinci kaçışını gerçekleştirmiştir. "Aşk ve Direnişin Şairi" ne bakın. Ne direniş ama. Sanırsın ki davası uğruna Deniz Geçmiş gibi dimdik ayakta idam sehpasına gitmiş. Neyse devam edelim.
Nazım 1928 yılında tekrar Türkiye'ye dönmüş ve aldığı cezadan aklanmıştır. 1933'te yargılanırken imdadına Cumhuriyet'in 10. yılı affı yetişmiştir. 1936'da komünist kışkırtıcılığı suçlaması ile yine mahkemededir. 1938 de orduyu ve donanmayı isyana teşvikten 28 yıl 4 aya mahkum olmuştur. Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yatmıştır. Sonrası ne mi? 1950 yılında Demokrat Parti onu hapisten çıkarmış O da tekrar Rusya'ya kaçmıştır. Nazım Hikmet Rusya'ya kaçtığında hür bir insandır. Hapiste değildir. Hakkında açılmış hiç bir dava yoktur. Bu şuurlu bir tercihtir. 29 Haziran 1951 tarihinde Moskova havaalanına inen Nazım'ın orada verdiği beyanat 30 Haziran 1951 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde şöyle haber olmuştur:
"Moskova Radyosu dün akşamki yayınlarında kızıl şair Nazım Hikmet'in Moskova'ya vardığını ve havaalanında beyanatta bulunurken "Beni yaratan Stalin'dir" diye bağırdığını bildirmiştir. Gene Moskova Radyosuna göre kızıl şair, Stalin'i göklere çıkaran şu sözleri de sarf etmiştir: "Gözlerimin ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum, o beni yarattı, o beni yaşatıyor."
Nazım Hikmet'e bakın en az 50 milyon insanın katili Stalin'i ilah yapıyor.
Nazım Türkiye'de yaşadığı yıllarda toplam 17 yıl hapis yatmıştır. Bunların hepsi Ataürk ve İsmet İnönü dönemlerindedir. Demokrat Parti tarafından serbest bırakılmıştır. Yani Nazım'a yapılan haksızlıkların (eğer yapılmış ise) vebali Atatürk ve İsmet İnönü'ye aittir.
Lafı çok uzattım farkındayım ama çok kısa da yazılacak bir konu değildi. Demem o ki ya Atatürkçülükten vazgeçecekler, yada Nazımcılık'tan. Bana hem Atatürkçü hem Nazımcı olmak iki yüzlülük gibi geliyor. Hele hele Atatürk'ün partisi olmakla övünen CHP'li belediyelerin bazı tesislere Nazım Hikmet adını vermesi tam bir garabettir.
Güncelleme: Garabetin sadece CHP'li belediyeler ile sınırlı olmadığını, CHP'nin en üst yönetiminde de olduğunu gördük. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 30 Ağustos için sosyal medya hesabından yayınladığı videoda Nazım Hikmet'in Kurtuluş Savaşı Destanı'ından bir bölümü seslendiriyor.
Zafer bey gönlünüze sağlık. Allah dogruları yazan kaleminizi keskin kılsın
YanıtlaSilZafer bey, Allah doğruları yazan kalemizi keskin kılsın
YanıtlaSil