Herneyse benim değinmek istediğim Irak'ta ve Bağdat'ta tarih boyunca görülen fitneler. İslam tarihi boyunca Irak'ta ortaya çıkan fitneleri ve yapılan katliamları dikkate alınca IŞİD'in bugün yaptıkları beni şaşırtmıyor.
Bağdat'ta ilk fitne Hicri 317 yılında ortaya çıkıyor. Hanbeli mezhebi mensubu Ebubekir el Mervezi'nin talebeleri ile halk arasında Kuran-ı Kerim'in İsra Suresi 79. ayetinin tefsiri konusunda ihtilaf çıkıyor. Bu çıkan fitnede taraflar birbirleriyle savaşıyor. Birçok insan ölüyor. Fitneye neden olan ayet meali şöyle;
“Ey Muhammed! Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir.”
İsra Suresi 79. Ayet
Hanbeli mezhebi İmamı Ahmet bin Hanbel'i bu tartışmalardan tenzih ederim. Kendisi Ehl-i Sünnet bir imam'dır. Ancak Hanbeli mezhebine mensup bazıları Allah'a (cc) cisim isnad ederek (tecsim) sapıtmışlar ve bu fitnelere sebep olmuşlardır.
Hicri 323 yılında Hanbeli mezhebine mensup bu grupların fitneleri daha da büyüyor. Bu gruplar halkın evlerine saldırıyor. Evlerde buldukları nebzi denen hurma ve kuru üzümden yapılan bir çeşit şırayı döküyorlar (Bu şıranın Hanefi mezhebinde içilmesi caizdir), şarkı söyleyenleri görünce onu dövüyor ve çalğı aletlerini kırıyorlar. Çarşı pazarda erkekleri kadın ve çocuklarla gördüklerinde kadın ve çocukların kimin olduğunu soruyorlar, kendilerinin olduğunu öğrenirlerse bırakır, değilse devletin güvenlik güçlerine götürür, fahişelik yaptı diye yalancı şahitlik ederler. Böylece Bağdat halkını birbirine düşürmüşlerdir.
Bağdat'ta Hicri 447 yılında Şafiiler ve Hanbeliler arasında yine fitne çıkar. Bu defa da fitneye neden olan konular namazda Besmele'nin açık okunması ve sabah namazında Kunut duasının okunmasıdır. Durum o hal alır ki Hanbeliler müslümanların büyük bir kısmının camilere gitmesine engel olur. Camilere getirdikleri âmâlara (görme engellilere) camiye gelen Şafi'leri işaret edip onları sopalarla dövdürürler. İhtilaf konuları zamanın halifesine kadar intikal ettiyse de mesele hallolmaz.
Irak coğrafyasında İslam tarihi boyunca çıkan fitneler kalın bir belki birkaç cilt kitap konusu olacak kadar çoktur. Biz son olarak aynı dönemlerde meydana gelen başka bir fitne olan “Ebu Cafer Muhammed İbn-i Cerir el-Taberi” ye yapılan zulüm ile bu makalemizi bitirelim. İbn-i Cerir fıkıh, hadis, tarih, dil, tefsir ve kıraat ilimlerindeki çalışmalarıyla ünlenmiş bir bilim adamıdır. Çağında kendisinde mevcut olan ilimlerde ortağının olmadığı söylenir. Kuran-ı Kerim'i hıfzetmiş; kıraat ve tefsir konularında derinleşmiştir. Kuran ahkamında fakihdir (içtihad yapabilecek alim). Özetle birçok konuda mümtaz bir şahsiyettir. Ülkemizde meşhur “Taberi Tefsiri” ve “Taberi Tarihi” diye adlandırılan eserlerin sahibidir. İbn-i Cerir benzeri telif edilmemiş fıkıh ulemasının ihtilaf ettikleri konuları bir araya topladığı eserinde Ahmed bin Hanbel'den bahsetmemiştir. Bu husus kendisine sorulduğunda:
- “Ahmed bin Hanbel fakih (içtihad yapabilecek alim) değil ancak muhaddis (hadis ilmiyle uğraşan kimse) idi” demiştir.
Bu söz Hanbelilere çok ağır gelmiş İbn-i Cerir'e ağır hakaretler, hakkında olur olmaz şeyler söylemişlerdir. İbn-i Cerir Hicri 310 yılında Bağdat'ta vefat ettiğinde kalabalık bir halk evinin önünde toplanıp onu “Rafizilik” (Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in hilafetini reddeden bir Şia mezhebi) ve mülhiddir (1) diye gündüz defnedilmesine engel olmuşlar, İbn-i Cerir gece kendi evine defnedilmiştir.
Zamanın alimleri, İbn-i Cerir aleyhinde bulunan bu gruptan, “Rafizilik” ve “mülhidlik” nedir diye sorulsa, manasını bile bilmezler ve anlayamazlar demiştir.
Bugün Irak'ta katliamlar yapan IŞİD militanlarının durumlarının da çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Yazık ki Kelime-i tevhidi ve Allah Resülünün mührünü yaptıkları kötülüklere bayrak ediyorlar.
(1) Mülhid, Allahü teâlâya ve peygamberine inanır ve inandığını söyler. Fakat, küfre kaymıştır, İslâmiyet'ten ayrılmıştır. Îtikâdı (inancı) bozuktur. Kendini tam müslüman sanır. Kendisi gibi olmayanlara kâfir der. (İmâm-ı Rabbânî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder