8 Şubat 2015 Pazar

Yemen'e gideni gelir mi sandın

Önceki makalemde İran yanlısı Husilerin Yemen'in neredeyse tamamını ele geçirmesiyle gündeme düşen Yemen'in tarihinde bir yolculuğa çıkmış ve İslamiyet'e kadar Yemen tarihine bakmıştık. Kaldığımız yerden devam edelim.

Hz. Peygamber Medine'de İslam Devletini kurduktan sonra, komşu devletlere mektup ve elçiler göndererek onları İslam'a davet etti. Bu arada Yemen'e de bir mektup gönderdi. Yemenliler Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Peygamber olduğunu duyunca ona bir heyet göndererek, bu işi soruşturdular ve neticede müslüman oldular. Bunu üzerine Peygamber Efendimizde ashabından bazı kimseleri onlara İslamiyeti öğretmek üzere gönderdi. Mu'az b. Cebel bu amaçla Yemen'e gönderildi. Hicri 10. yılda Hz. Ali'de beraberinde Peygamber Efendimizin mektubu olduğu halde Yemen'e gönderildi. Hz. Ali Peygamber Efendimizin mektubunu onlara okuyunca Hemedanlılar müslüman oldular.



Hz. Peygamber vefat edip Hz. Ebubekir Halife olunca Yemen'de yalancı peygamberler ve zekat vermek istemeyen müslümanlar ortaya çıktı. Bunun üzerine Hz. Ebubekir ordularını Yemen'e göndererek  onlarla mücadele etti. Bu mücadele Hz. Ömer zamanında da devam etti ve Yemen tamamen İslam yönetimine alındı.

Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kuran-ı Kerim nüshalarından birisi Yemen'e gönderildi. Hz. Ali'nin hilafetinden sonra Yemen idaresi Emevilerin eline geçti.

Abbasiler döneminde Süleyman b. Şeref adında biri Abbasilere karşı ayaklandı ve Lahec bölgesinin idaresini ele geçirdi.

Bu dönem ile bunu izleyen Al-i Necah dönemi, Yemen'in fetret dönemleridir. Aslında ilk fetret dnemleridir demek daha doğru. Çünkü daha sonra ki yıllardada birçok fetret dönemleri olmuştur. Bu dönem Hicri 5. yüzyıl sonlarına kadar, çeşitli idareler, isyanlar ve kan dökülmelere sahne olmuştur.

H.569 yılında Mısır Eyyubi Devletinin Sultanı olan Selahaddin Eyyubi'ye, Yemen'de Abdü'n-Nebi adında birinin ortaya çıktığı, birçok bölgeyi ele geçirdiği ve kendi adına hutbe okuttuğu haber verilir. Karamati mezhebinden olduğu rivayet edilen bu kişi aralarında kadın ve çocuklarında olduğu birçok kişiyi öldürmüş, insanlara zulüm yapmıştır. Müslümanların Kabe'yi ziyaret etmesini yasaklayarak babası adına altın ve gümüşten yaptırdığı türbeyi ziyarete zorlamıştır. Bunu üzerine Selahaddin Eyyubi kardeşi Şemsü'd-devle'yi (Turanşah) bir ordu ile Yemen'e göndermiştir. Şemsü'd-devle Yemen'e gelerek orayı feth etmiş ve bu zalimden kurtarmış ve tekrar Abbasi Halifesi adına cuma hutbesi okutmuştur.

Şemsü'd-devle H.576 da vefat edince Yemen'deki valiler tekrar birbirine düşmüş, bunun üzerine Selahaddin Eyyubi, Kutluğ Ebe'yi Yemen'e göndermiş, Kutluğ Ebe başarılı olmuş, ancak kısa sürede ölünce yerine Hittan gönderilmiştir.Hittan, Yemen'e gider gitmez yönetimi ele geçirmiş ve bağımsızlığını ilan ederek Yemen'i Eyyubi devletinden ayırmıştır. Selahaddin Eyyubi bunun üzerine kardeşi Seyfü'l-İslam Tuğtekin'i  Yemen'e göndermiş, Tuğtekin, Yemen'e giderek Hittan'ın öldürmüş ve Aden'e kadar bütün Yemen'i tekrar Eyyubi Devletine bağlamıştır. Burada belirtelim Aden bugün olduğu gibi o devirde de büyük bir limana sahip olup Hindistan, Habeşistan, Umman, Kirman ve Arabistan Yarımadasının kavşağı durumunda önemli bir noktaydı.

Eyyubilerden sonra Yemen kısa süre Gassani eğemenliğine girmiş Sultan Amir b. Abdü'l-Vahhab'ın eline geçinceye kadar karanlık günler geçirmiştir. Bu dönemde Yemen'de kurulan beylikler arasında Amiriye (Beni Tahir) Devleti dikkati çeker.

16. yüzyılın başından itibaren Yemen'e İslamiyeti kabul edişlerinden bu yana ilk defa Hıristiyan Portekizliler saldırmıştır. Bu dönemde Ümit Burnu yeni bulunmuştur ve en kuvvetli donanmaya sahip Portekiz, Doğunun zenginliklerinden yararlanmak ve bu zenginlikleri Batı'ya aktarmak için Hindistan ve Yemen kıyılarını ele geçirmek istemektedir. Bu saldırıların nedenleri arasında Hıristiyanların İslam Dünyasının etrafını sarmak da vardır. Portekizliler, Yemen ve Hindistan sahillerine saldırmışlardır. Fakat bütün çabalarına rağmen önce Memlükler ve daha sonra da Osmanlıların karşı koymasıyla hiçbir zaman Kızıldeniz'de tam anlamıyla hakimiyet kuramamışlardır.

Portekizlilerin saldırıları sonucu Yemen Sultan'ı Amir b. Tahir, Memlük Sultanı Kansuh Guri'den yardım istemiştir. Memlük Sultanı Kansuh Guri, önce  kendisinden yardım isteyen Hindistan Gücürat Padişahı'na yardım göndermiş, Hindistan kıyıları Portekizlilerden temizlenmiş ise de daha sonra Portekizliler Memlük Sultanının Emir Hüseyin ve Selman Reis komutasındaki ordusunu yenilgiye uğratmış ve Aden'i almıştır.

Emir Hüseyin, daha sonra kendilerinden yardım talebinde bulunan Yemen Sultan'ı Amir b. Tahir ile aralarında çıkan anlaşmazlık üzerine Yemen kıyılarına saldırmış ve Yemenlileri bozguna uğratmıştır.

Emir Hüseyin, Aden'i ele geçirip yönetimi Barsbay'a bırakıp Cidde'ye gitmiştir. Barsbay ölünce yerine geçen İskender, San'a yı ele geçirmiş ve Yemen'de 84 yıl süren Ben-i Tahir Devletine son vermiştir. İskender'in askerleri daha sonra imamiyet iddasındaki Şerefüddin'in üzerine gitmiş ise de bu sırada Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı feth ettiği haberi gelince Memlük askerleri korkmuştur.

İskerder, Yavuz Sultan Selim'den korkmuş ve bu nedenle halkı San'a'nın en büyük camiinde toplayarak Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı aldığını, kendisininde ona iktibas ederek boyun eğdiğini açıklamış ve onun adına hutbe okumuştur. İskender, San'a dan Zebid'e gitmiş yolda Benü Habis kabilesinin tuzağına düşmüş, büyük hezimete uğramış, malları yağma edilmiş zorlukla Zebid'e ulaşmıştır.

Yavuz Sultan Selim'in bütün Arabistan'ın yönetimi için hakim ve vekil-i mutlak bıraktığı Melikü'l-ümera Hayri Bey, Sultanın emrine dayanarak, kendisinin Osmanlı Devleti'ne bağlılığını bildiren Emir İskender'i bütün Yemen bölgesine hakim ve serdar olarak tayin etmiştir. Bundan sonra Emir İskender, Yemen'de cuma hutbelerinde Sultan Selim adına hutbe okutmaya başlamıştır.


Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı alınca Mekke Şerifi, Kabe'nin anahtarlarını Osmanlı Sultanına göndermiştir. Yemen Emir'i İskender'de hediyelerle birlikte bir heyeti Yavuz Sultan Selim'e göndermiştir. Buradan Yemenlilerin Osmanlı Devletine kendi istekleriyle boyun eğdikleri sonucu çıkmaktadır.

Bundan sonra Memlük Ordusunda bulunan bazı Çerkezler ve İmam Şerefuddin, Emir İskender'e ve sonrakilere uymamış, bağımsızlık bildirmişlerdir.

Bu şekilde devam etmesinin mümkün olmadığını gören Osmanlı Devleti H.945/1538 yılında Mısır Valisi Hadım Süleyman Paşa vasıtasıyla Yemen'i Osmanlı Devletine bağlamıştır.

Osmanlı Devletinin Yemen'e verdiği önemi göstermesi bakımından 27 Rebiulevvel 982 (1574 tarihli) Padişah fermanını burada nakletmekte yarar vardır:

Mısır Beylerbeyisine hüküm ki :

“ Vilayet-i Yemen Saltanat makamından uzak olmakla , düşman tarafından herhangi bir hareket ve hücum olduğunda İstanbul'dan yardım göndermek imkansız olduğundan sana emrediyorum ki Yemen Beylerbeyi Behram Bey tarafindan her ne talep olunursa – İstanbul'a sorulmalıdır demeyip- eğer altın , eğer silah , eğer asker , eğer zahire  elinde imkanın dahilinde olan herşeyi en kısa zamanda  gönderdikten sonra makamıma tafsilatli olarak arz edesin. Vilayet-i Yemen’in emn-u emani (güvenligi) , düzen ve intizami ehemm-i muhimmattandır (en önemli konulardan daha önemlidir) , bu mevzuda ihmalden çok  kaçınasın.”

Ancak gönderilen valilerin beceriksizlikleri nedeniyle H.1045/1635 tarihinde Yemen Zeydi şehlerinin idaresine terk edilmiştir.İmamiyetini ilan eden İmam Kasım 1598 den 1635'e kadar kırk sene süren isyanlarda valilerle mücadele etmiştir.

Bu tarihten, Yemen'in H.1265/1848 de Osmanlılar tarafından tekrar alınışına kadar geçen dönem Yemen'in diğer bir fetret devri sayılır. Bu dönemde de Yemen'de iç savaşlarda binlerce insan öldürülmüştür.

H.1249/1833 yılında Mısır Valisi Mehmed Ali'nin "Türkçe bilmez " lakablı bir ordu komutanı başkaldırarak Cidde'de topladığı askerlerle Yemen'e saldırmış, bir kaç şehri ele geçirmiş ise de orada tutunamıyarak kaçmış ve Mısır'da yakalanarak idam edilmiştir.

Mehmed Ali Paşa bu şekilde Yemen ile ilgilenmeye başlamış, Yemen'e bir ordu ve küçük çapta bir deniz gücü gönderip Luhayya ve Hudeyye limanlarını ve daha sonra Tihame'yi almıştır.

H.1256/1840 da Beyrut olayı nedeniyle Osmanlılar Yemeni boşaltmak zorunda kalmıştır. Yemen, bölgede etkinliği olan Şerif Hüseyin b. Ali'ye bırakılmıştır. Şerif Hüseyin, Yemen'i çok güzel idare etmiş, ancak akrabaları arasında çıkan anlaşmazlıklar sonucu karışıklıklar çıkmış, San'a da bulunan İmam Muhammed Yahya, Tihame'ye inmiş, bölgeyi ele geçirmiş ve Şerif Hüseyin'i esir almıştır.

Tam bu sıralarda, İngilizler, Aden'de bir kömür deposu yapmak için Osmanlı devletinden izin istemiş ve maalesef daha sonra bölgede birçok sıkıntılara neden olacak bu izin İngilizlere verilmiştir.

Yemen'deki bu karışıklıkları Mekke Şerif yardımcısı Kıbrıslı Tevfik Paşa İstanbul'a bildirmiş, bu Sultan Abdülmecid'in dikkatini çekmiş, Tevfik Paşa'ya Yemen'i geri alması için emir göndermiştir. Mısır ve Hicaz'da donatılan üç bin kadar asker Cidde'den hareket ederek H.1265/1849 Hudeyde limanına varmış ve ertesi gün direnişi kırarak şehri teslim almıştır. Bu şekilde Yemen tekrar Osmanlı Devleti idaresine girmiştir. Daha sonra Tevfik Paşa, Mekke-i Mükerreme nakibu's-sadatı Seyyid İshak Efendi'yi bir mektupla San'a İmamı Muhammed Yahya'ya göndermiş, Muhammed Yahya, Hudeyde'ye gelerek anlaşma yapmış ve Tevfik Paşa ile beraber San'a ya geri dönmüştür (4 Ramazan 1265/1849).

Silah atılmadan San'a ya girilmiş ise de gerekli önlemler alınmadığı için birçok asker boş yere ölmüştür. İmam Muhammed'in Tevfik Paşa ile San'a ya geldiğini gören çevre kabileler daha da galeyana gelerek İmam Muhammedi imametten uzaklaştırıp yerine Ali Mehdi adında başka birisini İmamete getirmişlerdir. Bu gelişmeleri İmam Muhammed, Tevfik Paşa'ya bildirmiş ise de, Tevfik Paşa söylenenlere kulak asmamış ve askerini San'a sokaklarına salmıştır. Kimi berbere kimi hamama giden bu askerleri gören halk onlara saldırmış ve buldukları yerde öldürmüştür. Kaçabilenler Tevfik Paşa ile kaleye sığınmış ve burada yirmibeş gün mahsur kalmışlardır. Eski İmam Muhammed önce hapsedilmiş sonra öldürülmüştür.

Sonra yeni İmam'ın himmetiyle Tevfik Paşa ve diğer askerler kaleden çıkarak, İmam Ali'nin himayesinde  perişan bir halde Hudeyde'ye dönmüştür.Tevfik Paşa bir sene sonra ölmüştür.

Tevfik Paşa'nın ölümünden sonra Ferdi Kürd Mahmud Paşa, Hudeyde Vali vekili olmuştur. Az zaman sonrada Mustafa Sabri Paşa Yemen Valiliğine atanmıştır. Fakat oda bir sene sonra aniden ölünce (H.1267/1851), yerine Muhammed Sırrı Paşa tayin edilmiştir. Sırrı Paşa'da bazı lüzumsuz harcamaları nedeniyle görevden alınmış, yerine Bonapart Mustafa Paşa gönderilmiştir (H.1268/1852). Ne yazıkki tedbirli olmasıyla bilinen Bonapart Mustafa Paşa, çevresindekilere uyarak Araplar üzerine yürümüş, pusuya düşürülerek birçok askeri ve kaçarken kendisi de yolda ölmüştür.

Osmanlı-Yemen ilişkileri, Ahmed Muhtar Paşa'nın fetih hareketleriyle devam etmiş ve 25 Nisan 1872'de Ahmed Muhtar Paşa San'a yı feth ettiğini istanbul'a bildirmiştir.

Bu tarihten sonra da, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Yemen'de birçok isyan çıkmış, bu isyanların bastırılması için çok sayıda asker hayatını kaybetmiştir.

Yemen'de Osmanlı hakimiyeti 1918 Mondros Mütarekesi ile sona ermiştir. Osmanlı Yemen'den ayrıldıktan sonra içlerinde üst düzey subaylarında olduğu birçok Türk Yemen'de kalmıştır. Son Yemen Valisi Mahmud Nedim Paşa bunlardan biridir ve İmam Yahya’nın San’a Valisi olarak görevine devam etmiştir. Diğer bir Osmanlı Paşası olan Ragıp Paşa ise İmam Yahya döneminde Yemen Dışişleri Bakanlığı görevini uzun süre sürdürmüştür. San'a da Bir-ül Azap mahallesi Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden birisidir. Bugün Yemen sınırları içerisinde 10 binden fazla Türk'ün yaşadığı tahmin edilmektedir.

Yemen'deki isyanların sebeplerini dış ve iç sebepler olarak ayırmak mümkündür.

Dış sebepler arasında Yemen'in bulunduğu coğrafyanın jeo-politik yönden önemi, Avrupa'nın emperyal emelleri, Hıristiyanların misyonerlik faaliyetleri sayılabilir.

İç sebepler arasında Yemen'e gönderilen yöneticilerin yanlış tutum ve beceriksizlikleri ilk sırayı alır. Cahil yöneticiler, yöneticilerin meşru olmayan tasarrfuları, yöneticilerin istanbul'dan yeterli destek alamaması, yöneticilerin yabancılarla içli-dışlı olmaları, yöneticilerin halkı şımartmaları, yöneticilerin zulmü, zaptiye ve muhtarların keyfi davranışları, hakszı tutuklamalar, yeterli askeri teşkilat ve malzemenin olmaması, ağır vergiler iç sebepler arasında sayılabilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli iç sebepler dini olanlardır. Bu dini sebeplerin başında Hilafet konusu gelir. Halife'nin Kureyş'ten olması gerektiğini ileri süren Yemenliler Osmanlı'yı Halife olarak kabul etmemişlerdir. Ayrıca bölgede Şeyhler çok etkindir. İsyancı şeyhler Osmanlıyı dinsizlikle itham etmişlerdir. Yemen isyanlarında büyük rol oynayanlar Zeydilerdir. Zeydiler hakkındaki bilgiyi başka bir makaleye konu yapmak üzere bırakalım.

Osmanlıların Yemen'e bu kadar önem vermesinin nedenlerine olarak şunlar sıralanabilir:

1- Osmanlılar devrinin en büyük İslam Devletidir. Hindistan ve Yemen'deki müslümanları ve özellikle kutsal şehir Mekke'yi, Hıristiyan Portekizlilere karşı korumak. Buna delil olarak 1 Zilkade 975 ( Nisan 1568 ) tarihli şu ferman çok dikkat cekicidir:

“…Vilayet-i Yemen’in feth ve teshiri hususu mucerred tahsil-i mal icin olmayip , eliyazubillah , Portagal kafirinin muslumanlara musallat olup ol vilayete meslubu , gayret-i hamiyet-i din-i mubin’e munasip olmayip , hususan Mataf-i halk-i cihan ve Kiblegah-i alemiyan Kabe-i Mukerreme’nin siyaneti , EHEMM-I MUHIMMAT VE CUMLE FERAIZ-I VACIBATTAN OLDUGU MUKARRERDIR… “

(Basbakanlik Arsivi , Muhimme Defteri 7 no: 2738 )

Ferman günümüz Türkçesiyle:

“… Yemen Vilayetinin fethi ve elde tutulması konusu sadece gelir elde etmek için değildir.

Allah muhafaza etsin , Portekizlilerin müslümanlara saldırması ve o bölgeyi tehdid etmesi dini gayret ve hamiyetimize yakışmamaktadır.Ve özellikle de alemlerin biricik Kıblegahı ve tavaf ettiği yer olan Kabe-i Mükerreme’nin korunup muhafaza edilmesi herseyden daha önemli olduğu ve her türlü görevden önemli ve her vazifeden  öncelikli vazife olduğu açık ve tartışılmazdır…”


2- İran ile yardımlaşma anlaşması yapan Portekiz'e fırsat tanımak istememeleri. (Bugün de aynı şekilde bölgede İran ve Türkiye rekabetinden söz edilmketedir)

3- Portekizlilerin Kızıldeniz'deki ticaret yollarını ele geçirerek Arap yarımadasının güneyine yerleşerek kuzeye doğru ilerlemelerine engel olmak.

Bugün Yemen'de ayakta kalan Türk eserlerinden bahsedecek olursak Osmanlı’nın Yemen’de inşa ettiği ilk cami olan Bekiriye Camisinden bahsedebiliriz. 1589 yılında Yemen valisi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Camiinin yan avlusunda 19 Türk kabri bulunmaktadır. Osmanlı Devleti döneminde 7. Kolordu Karargâh binası olarak kullanılan Al-Ordi Kışlası diğer bir Türk eseridir. 19'üncü yüzyılda Sultan II. Abdülhamit tarafından inşa edilmiştir. Al-Ordi Kışlası bugün Savunma Bakanlığı ve devlet misafirhanesi olarak kullanılmaktadır. Kışlada halen hizmet vermeye devam eden küçük bir cami, bir hamam ve caminin yanında üç Osmanlı paşasının mezarı bulunmaktadır. Nukhum Dağının tepesindeki Osmanlı Kalesi yanında Yemen’in hemen hemen her şehrinin yüksek tepelerinde muhteşem Osmanlı kaleleri vardır ve bunlar günümüze bozulmadan ulaşmıştır. Ayrıca Yemen'in birçok bölgesinde Osmanlılar tarafından yaptırılmış birçok gözetleme kulesi var. Diğer bir Osmanlı bir Osmanlı eseri Talha Camisi'dir. Camii Kebir, Peygamber Efendimiz döneminde yapılan 3. camidir. Caminin iç avlusu ve avlunun ortasındaki kubbeli yapı Koca Sinan Paşa tarafından (Kanuni Dönemi) yaptırılmıştır. Bab el-Yemen'in (Yemen’in Kapısı) restorasyonu Gazi Muhtar Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bab el-Yemen, San'a şehrinin ilk kurulduğu yerdir. Yemen Milli Müzesi, yaklaşık 120 yıl önce II. Abdülhamid döneminde yapılmıştır. 1905 yılında II. Abdülhamid tarafından Osmanlı Ordu Dikimevi olarak yapıtırılan tesis, bugün Askeri Müze olarak kullanılmaktadır.



Bekiriye Camii

Al-Ordi Kışlası

Al-Ordi Kışlası (Osmanlı Arması)

Al-Ordi Kışlası Hamamı

Al-Ordi Kışlasında bulunan üç Osmanlı paşasının mezarı (Sn. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyareti)


Bugünün Yemen'inde her çeşit silah, cenbiye (veya cembiye) ve gat denilen yeşil bitki göze çarpar. Yemen'de 100 kişiye düşen silah miktarı 55 civarındadır. Kalaşinkof'tan havan topuna kadar her çeşit silah kolaylıkla temin edilebilir. Cenbiye, Yemenli erkeklerin sünnet olup erkekliğe adım attıklarından, ölünceye kadar bellerinde taşıdıkları adeta bir erkeklik simgesi olan özel bir hançerdir. 2011 yılındaki Yemen ziyareti sırasında ,Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de cenbiye hediye edilmişti. Gat, ağızda çignenen yeşil bir bitki olup ülke ekonomisinde önemli bir yer işgal eder. Yemen'de kadın erkek gat çiğnemektedir. Kahvehane benzeri gat evleri mevcuttur. Diğer ülkeler bu maddeyi uyarıcı ve keyif verici maddeler sınıfına koyduklarından Türkiye dâhil pek çok ülkeye girmesi yasaktır.

Yemen'de silah tüccarı

Yemen'de silah tüccarı
Silahlı bir Yemen'li

Silahlı bir Yemen'li
Yemen'de bir silah tüccarı



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e, cenbiye hediye ediliyor (2011)

 
Öncelikle Yemen'deki tüm şehitlerimize Allah'tan (cc) rahmet dileyelim ve Osmanlı Devleti’ne en fazla isyan eden ve bu yüzden defalarca yeniden fethedilen, Çanakkale Savaşından çok daha fazla şehit verdiğimiz Yemen hakkında son sözü Sayın Esat Kabaklı'ya bırakalım.

Yemen Üçlemesi

Havada bulut yok bu ne dumandır,
Mahlede ölüm yok bu ne şivandır,
Şu Yemen elleri ne de yamandır..

Ah o Yemen'dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir.
Burası Huş'tur, yolu yokuştur,
Giden gelmiyor acep ne iştir.

Ben gidiyom Rüştü beyim ağlama
Göz koyupta ciğerimi dağlama
Ağa gitti beni burda eyleme
Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Endimi ola Mihrali bey Yemen'e vay Yemen'e

Kurdum ola çadırları çimene çimene
Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne 
Dert benim vallah kimene

Mızıka çalındı düğün mü sandın
Al (beyaz) yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemene gideni gelir mi sandın

Tez gel ağam tez gel dayanamirem
(Dön gel ağam dön gel dayanamiram)
Uyku gaflet basmış uyanamirem
Ağam öldüğüne (oy oy oy) inanamirem
Ağam öldüğüne (oy oy oy) inanamirem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder