İnsanlar onun adını ilk defa 27 Mayıs 1960 sabahı duydu. Güneşin ilk
ışıklarının loş sokakları aydınlatmaya çalıştığı günün sabahında lambalı
radyolardan Ankara Radyosunda'ki gür ses:
“Aziz Vatandaşlar;
Bugün
demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler
dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silâhlı
Kuvvetleri memleketin idaresini ele almıştır.”
diyordu. Bu ses ihtilâlin “Kudretli Albayı” Alparslan Türkeş'e aitti.
İhtilali
yapanlar arasında daha sonra görüş ayrılıkları çıkınca 27 Mayıs
İhtilâli’ni gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi üyelerinden (Komite 38
kişiden meydana gelmişti. İçlerinden General İrfan Baştuğ bir trafik
kazasında ölünce, Komite 37 kişiye düşmüştür) aralarında Alparslan
Türkeş ve arkadaşlarının bulunduğu 14'ü 13 Kasım 1960 operasyonu ile
uzaklaştırıldı ve yurt dışına sürgün edildi. Bu sürgünde Türkeş'e Yeni
Delhi (Hindistan) düştü.
Yassıada duruşmaları 14 Ekim
1960′da başlatıldı. Yassıada’da 11 ay süren mahkemelerde 592 kişi
yargılanmış, 288 kişi hakkında idam cezası istenmiştir. Sonuçta Adnan
Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam edilmiş, 31 kişi ömür
boyu hapse, 418 kişi 6 aydan 20 yıla kadar çeşitli hapis cezalarına
çarptırılmıştır. 123 kişi beraat etmiş, 5 kişinin davası düşmüştür.
Bugün
bile hala Alparslan Türkeş'i idamlardan sorumlu tutanlar olduğundan
sürgündeki Alparslan Türkeş’in Cemal Gürsel’e gönderdiği 7 Eylül 1961
tarihli mektubu tarihî önemdedir.
“Orgeneralim,
Yeni Delhi, 7 Eylül 1961
Size
asla yazmak niyetinde değil idim. Fakat bugün memleketin yüksek
menfaatleri bakımından bazı hususların dikkatinize sunulması zaruri
oldu.
Şöyle ki:
Yüksek
Adalet Divânı birkaç güne kadar eski iktidar mensupları hakkında
hükmünü verecektir. Adaletin hükmüne müdahale etmek ve daima hürmetkâr
bulunmak şarttır. Ancak, hükümlerin infazı yurtta mevcut durumun
nezaketi göz önüne getirilince, ayrıca incelenmeğe değer görülmüştür.
Yüksek
Adalet Divânı’nın vereceği cezalar içinde idam hükümleri mevcut
bulunduğu takdirde bunların tadil edilerek hafifletilmek cihetine
gidilmesi çok faydalı olacaktır. Çünkü:
a) İdam cezalarının infazı,
13 Kasım’dan beri atılan çok hatalı adımlar dolayısıyla memlekette
meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok arttıracaktır.
b) Ölüm cezalarının infazı, yurt dışında da milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol açacaktır.
c)
Ölüm cezalarının infazı hâlinde, milletimizi bölen kin ve garaz
duyguları şiddetlenecek ve 27 Mayıs’ın amacı olan Millî Birlik ruhunun
geliştirilmesini güçleştirecektir.
ç) Yukarıda sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların infazı ile memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur.
Esasen siyasî suçlardan dolayı, ölüm cezaları verilmesi bugünün insanlık duygularına uymamaktadır.
Buraya kadar sıralanan mutalâalara ilâveten, hukuk bakımından da şu hususların incelenmesi lüzumludur.
I-
Yüksek Adalet Divanının vereceği idam kararlarının nihaî incelenmesi,
bununla ilgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tek meşru yasama organı
bulunan 27 Mayıs Milli Birlik Komitesi’ne ait idi.
II- Bugün ise,
yasama organı yalnız başına 13 Kasım Komitesi değil, Temsilciler Meclisi
ile birlikte Komite’den meydana gelen Kurucu Meclis’tir.
III- Türk
Anayasası’na göre, idam hükümlerinin nihaî incelenmesi, yasama
organlarına aittir. Şu halde, bugün Yüksek Adalet Divanı’nın vereceği
idam kararlarının yalnız 13 Kasım Komitesi’nce incelenmesi hukukî ve
meşru olamaz.
Aksi hâlde, millet ve tarih önünde sorumlu olacağınızı hatırlatırım.
Saygılarımla,
Alparslan Türkeş"
Alparslan
Türkeş’in 815 günlük sürgün hayatı 22 Şubat 1963′de sona erdi..
Hindistan’dan ailesi ile birlikte Lübnan’a gelen Türkeş burada eşi ve
çocuklarını Beyrut’tan Ankara’ya gönderdi. Kendisi ise İsviçre’ye geçti.
Burada Dündar Taşer ile görüştü. Daha sonra Bern, Brüksel ve Paris’e
geçerek 14′ler grubunun diğer mensuplarıyla buluştu. Avrupa’da bulunduğu
süre içinde arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerde daha çok Türkiye’de
takip edecekleri siyasetin nasıl olması gerektiği üzerinde fikir
yürüttüler.
Bu görüşmelerden sonra Muzaffer Özdağ ile
Türkiye’ye doğru yola çıktılar. Yugoslavya’ya geldiklerinde Muzaffer
Özdağ’ı Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye gönderdi. Kendisi ise Üsküp,
Makedonya üzerinden Selânik’e geçti. Burada Batı Trakya Türkleri ile
çeşitli görüşmeler yaptı. Nihayet 22 Şubat 1963 günü Kapıkule’den giriş
yaparak Edirne’ye geldi. Edirne’de Muzaffer Kaplan ve kalabalık bir
vatandaş topluluğu tarafından karşılandı. Kafile hâlinde İstanbul’a
geldi. İstanbul’da basın toplantısı yaparak daha önce hazırlamış olduğu “
Millete Beyanat”
adlı metni Türk milletine sundu. 24 Şubat’ta ise Ankara’ya geldi.
Alparslan Türkeş’in yurda dönüşü münasebetiyle yayımladığı beyanatı
önemlidir.
"Sevgili Vatandaşlarım,
Ülkü
ve inancından vazgeçmez bir insan olarak, iki yıl önce aranızdan
ayrılmış uzaklara gitmiştim. Bugün yine aynı azim ve imanla dolu ve Türk
milletinin geleceği hakkında büyük ümitler taşıyarak, sevinç ve heyecan
içinde tekrar sizlere kavuşmuş bulunuyorum.
Sizlerden biri ve sırdan bir vatandaş bulunmak övünç ve heyecanımın tek kaynağını teşkil etmektedir.
Söze
başlarken, millet iradesinin her şeyin üstünde tutulmasını ve ona
herkes tarafından saygı ve itaat gösterilmesini, bir selâmet yol olarak
gördüğümü tekrar belirtmek isterim.
27 Mayıs sabahı yazarak
sizlere radyodan yayınladığım yazımın mana ve ruhuna daima sadık kaldım
ve bugün de memleketin huzur ve yükselişini bu beyanatın belirttiği ruh
ve yönde görmekteyim.
Irk, din ve mezhep farkı
gözetmeksizin, vatandaşların refah ve saadetini sağlamak ve insana değer
veren insanca bir zihniyetle memlekette huzur ve istikrarı sür’atle
tesis için her çeşit gayret gösterilmelidir.
Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ilkelere daima bağlı kalınmalı ve hürmet edilmelidir.
Mübarek
vatan topraklarına ayak bastığım şu günlerde sizlere 27 Mayıs’ın
gayelerini, her türlü hırslı ve bencil tutumlara karşı göğüs germiş
yetkili bir kimse olarak açıklamakta fayda görüyorum.
Sevgili vatandaşlarım,
27 Mayıs hiçbir parti ve zümreye karşı ve herhangi bir şahıs, zümre ve parti lehine bir hareket olarak yapılmamıştır.
27
Mayıs iktidarda bulunan bir partiyi silâh zoru ile iktidardan indirip
onun yerine bir muhalefet partisini oturtmak için, yani adî bir hükûmet
darbesi olarak düşünülmemiştir. Onun kökleri, asil gayeli kaynaklara
inen derinliklerdedir.
Bunun aksini söylemiş ve söylemekte bulunanlar memlekete büyük zarar vermiş ve hâlen de vermeye devam eden kimselerdir.
27
Mayıs, sefalet, yokluk ve karanlık içinde sahipsiz olarak bırakılmış
bulunan köylü ve halk kitlesini en kısa yoldan ve hızla modern uygarlığa
ulaştırmak, Türk devletini kendi gücü ile ayakta durabilecek hâle
getirmek için yapılmıştır.
27 Mayıs, politika
bezirgânlıkları ve şahsî menfaat hırsları ile tehlikeye düşürülen Millî
Birliği korumak, kardeş kavgasına meydan vermemek gayesiyle yapılıştır.
27
Mayıs, memleketin savunma gücünü en yüksek dereceye çıkarmak, Türk
Silâhlı Kuvvetlerini II. Cihan Harbi başından beri terkedilmiş olduğu,
ihmal ve bakımsızlık çukurundan kurtarmak için yapılmıştır.
27
Mayıs, topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak, bütün milleti içine alan
bir yardımlaşma teşkilatı kurarak hiçbir vatandaşı yardımsız ve
sahipsiz bırakmamak için yapılmıştır.
27 Mayıs, güzel
sanatlar ve spordan halk hizmeti için faydalanarak aydınları ve gençleri
köylere ve halkın içine gönderip, halkla harman ederek, memleketi hızlı
kalkındırmak için yapılmıştır.
27 Mayıs, Ülkü ve Kültür
Birliği ve Türk Kültür Dernekleri gibi kurullarla uyanıklık sağlamak ve
millî kültürü geliştirerek Millî Birliğimizi sağlamlaştırmak için
yapılmıştır.
27 Mayıs, ilmî meş’ale yaparak hızla kalkınmak ve Türk milletini en kısa zamanda atom ve feza çağına sokmak için yapılmıştır.
27
Mayıs, Türkiye’yi muzır cereyanların manevî istilâsından kurtarmak ve
onu millî özelliğe sahip hür bir fikir ve vicdan hayatına kavuşturmak
için, yani kısacası Türk Rönesansını yaratmak için yapılmıştır.
Muhterem Vatandaşlarım,
Bugünkü
tutum ve hızla yukarıda sıralanan hedeflere kaç yüz senede
ulaşılabileceği düşünülmeli ve bu geçecek yüz yıllar sırasında, modern
memleketlerin bizi beklemeyecekleri de hesaba katılmalıdır.
Sevgili vatandaşlarım,
Bugün
dünya atom ve feza çağının eşiğinden içeriye adım atmış bulunmaktadır.
On dokuzuncu yüzyılda meydana gelen ilmî ve teknik gelişmeler, nasıl
sosyal, ekonomik ve politik hayatı alt üst etmişse, gelmekte olan atom
ve feza çağı da büyük değişikliklere sebep olacaktır. Bir sıçrama
yaparak çağlar üzerinden atlayıp atom ve feza çağına girmek zorundayız.
Türkiye bir varolmak veya yok olmak dâvasıyla karşı karşıyadır. Bizi
birbirimize düşürmek ve devletimizi parçalamak için içte ve dışta
tehlikeli cereyanlar gelişmektedir.
Birbirimize karşı davranışlarımızda, daima karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörürlük duygusu hâkim olmalıdır.
Siyasî
partiler, bir saltanat vasıtası ve bir gaye olarak değil, sadece
memlekete ve millete hizmet için bir vasıta olarak kabul edilmelidir.
Her
kim olursa olsun, bütün vatandaşlara karşı şefkat. Sevgi ve kanun
himayesi şart sayılmalıdır. Fikirlerini kabul etmediğimiz veya şahsî
aykırılığımız bulunanlara da, insanca, hukuk düzeni içinde işleme tabi
tutulması esas olmalıdır.
Millet ve memleket faaliyetleri,
ilim ve tekniği her şeyin üstünde tutan bir görüşle düzenlenmeli ve
iktisadî hayat hemen harekete getirilmelidir. Türkiye’mizin endişesiz
yarınına güvenen çalışkan insanlar diyarı olarak ufuklarda
yükselmelidir.
Aziz vatandaşlarım,
Türk milleti bölünmez kutsal bir bütündür.
Bizler
belirli bir fikir ve davayı temsil ile onun bayrağını taşıyan
insanlarız. Bizi şu veya bu siyasî teşekküle izafe etmek yerine bütün
bir milletin sadece hâdimi olarak kabul etmek gerekir.
Sevgili vatandaşlarım,
Mensubu
olduğumuz Türk milleti, büyük kabiliyetlere ve büyük güce sahip bir
millettir. Kudretimiz ve irademiz, önümüzdeki güçlükleri yenmeye ve bize
çevrilmiş olan tehlikeleri göğüslemeye yeterlidir.
Ey geçmişin büyük fırtınaları, eşsiz ve şerefleri içinden gelen ve mutlu yarınlara elbette erişecek olan büyük Türk milleti.
Selâm, sevgi, muhabbet sana..”
Alparslan
Türkeş Hindistan sürgününden sonra Ankara’ya yerleşti. Gaziosmanpaşa
semtindeki evinde ilgi odağı hâline geldi, ziyaretçi akınına uğramıştı.
Eski arkadaşları peşini bırakmamış, kimileri tekrar “ihtilâl” yapmayı,
kimileri ise “siyaset” yapmayı teklif ediyordu.
Bu
sıralarda Türkeş’in eski arkadaşı olan Emekli Albay Talat Aydemir
yeniden darbe yapma planlarına Alparslan Türkeş’i de dahil etmek için
büyük çaba sarf etmiştir. Ancak Aydemir bu konuda başarılı olamamıştır.
Talat Aydemir ve Fethi Gürcan arkadaşlarıyla birlikte 20-21 Mayıs
1963′te ikinci kez darbe teşebbüsünde bulunmuşlar ancak bu hareketin
sonu hüsran olmuştur ve bu teşebbüslerinin bedelini ağır ödemişlerdir.
Fethi Gürcan ve Talat Aydemir idam edilmiştir.
Sürgünden
dönüşü ile birlikte ilgi odağı hâline gelen Türkeş'e AP'den partiye
katılam daveti geldi. AP’lilerin yanı sıra CKMP’liler de kendisini
partilerine davet etmişlerdi. Türkeş “
Huzur ve Yükseliş Derneği”ni kurarak partileşme çalışmalarını buradan yürütmeye başladı.
Partileşme
faaliyetlerinin hız kazandığı bu yıllarda Alparslan Türkeş’in kader
birliği yaptığı arkadaşları 18 Mayıs 1963 günü AP’lilerle bir anlaşmaya
vardı. Bu anlaşmada Türkeş’in AP’ye genel başkan olarak seçilmesi
plânlanmıştı. Ancak 21 Mayıs Hareketi bu plânın gerçekleşmesini
engellemiştir.
21 Mayıs sonrasında dört ay tutuklu
kalan Türkeş beraat ettikten sonra siyasî faaliyetlerine hız verdi.
Arkadaşlarıyla yaptığı görüşmeler sonrasında CKMP’ye daha sıcak
bakılmaya başlanmış, AP ve YTP’deki milliyetçilerin de orada
toplanabilecekleri düşünülmüştü. Bu arada CKMP Genel Başkanı olan Osman
Bölükbaşı bu görevinden ayrılmıştı. CKMP’nin yöneticilerinden ve bu
tarihlerde Devlet Bakanı olan Mehmet Altınsoy, Ahmet Oğuz ve parti Genel
Başkan Vekili İrfan Baran, Alparslan Türkeş’i partilerine davet ederek
genel başkanlık teklif ettiler. Türkeş 27 Mayıs Hareketi’nden itibaren
bir siyasî parti hüviyeti altında ülkeye hizmet etmeyi düşünmekteydi.
Sürgünde bulunduğu süre içinde bu fikrini olgunlaştırmış, Türkiye’ye
dönüşünden itibaren ise en uygun zemini kollamıştı. Türkeş ve
arkadaşlarının CHP’ye girmeleri mümkün değildi. AP ile zaman zaman
temasları olmasına rağmen 21 Mayıs Hareketi sonrasında tutuklanması bu
parti ile olan münasebetinin kesilmesine sebep oldu. CKMP’den gelen
ısrarlı davetler Türkeş ve arkadaşlarının bu partiye katılma kararını
kolaylaştırdı. Yeni bir parti kurmaktansa, güç kaybetmeye başlamış olan
CKMP’nin kuvvetlendirilmesi düşünülerek bu parti tercih edildi.
Böylece
Alparslan Türkeş, 14′lerden 9 arkadaşı ile birlikte, 22-23 Şubat 1964
tarihinde yapılan CKMP kongresinde bu partiye resmen katılmış oldu.
Alparslan
Türkeş ve dokuz arkadaşının CKMP’ye girmesinden sonra Orhan Kabibay,
Orhan Erkanlı ve İrfan Solmazer CHP’ye, Muzaffer Karan da Türkiye İşçi
Partisi’ne (TİP) girdiler. Böylece 14′lerin aktif siyasete başlamasıyla
parçalanmaları birlikte oldu. Ancak çoğunluk Türkeş'in yanında yer aldı.
Bu
arada 17 Kasım 1963′te yapılan yerel seçimler AP’nin zaferiyle
sonuçlandı. Oyların %48,87′sini AP, %36.97′sini CHP, %6.5′ini YTP,
%2.6′sını CKMP alırken kalan %8′lik kısım Millet Partisi, Türkiye İşçi
Partisi ve bağımsızlar arasında paylaşılmıştı.
CKMP 30
Temmuz 1965 tarihinde Olağanüstü Kongreye gitti. Bu Kongrede yapılan
seçimlerde Alparslan Türkeş büyük bir oy farkıyla 1 Ağustos1965
tarihinde CKMP Genel Başkanlığına seçildi.
Alparslan
Türkeş’in Genel Başkan seçilmesinden sonra CKMP, yeni program ve
kadrosuyla girdiği 10 Ekim 1965 seçimlerinde aldığı 208.696 (%2.2) oy
ile 11 milletvekili çıkarabilmiştir.
10 Ekim 1965 günü
yapılan genel seçimlerden çıkan netice AP’nin tek başına iktidarı
anlamına geliyordu. Seçim sonuçları şu şekilde oluştu:
AP %53 oy ile 240 milletvekili
CHP %28.7 oy ile 134 milletvekili
MP %6 oy ile 31 milletvekili
YTP %3.7 oy ile 19 milletvekili
TİP %2.9 oy ile 15 milletvekili
CKMP %2.2 oy ile 11 milletvekili.
6-8
Şubat 1969'da Adana il kongresinde CKMP adı Milliyetçi Hareket Partisi
ve terazi olan amblemi de üç hilâl olarak değiştirildi.
1966
yılı başlarında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in sağlık durumu bozuldu. 27
Mart 1966 tarihinde, Başbakanlığın isteği üzerine Gülhane Askeri Tıp
Akademisinde toplanan 37 kişilik “Müşterek Sıhhî Kurul”, iki rapor
düzenleyerek, “
Gürsel göreve devam edemez. Vücut ölmüştür” kararını vermiştir.
28
Mart 1966 günü TBMM’de Cumhurbaşkanlığı için seçim yapılmış,
Cumhurbaşkanı Kontenjan Senatörü Prof. Dr. Ragıp Üner'in Cevdet
Sunay’ın, öncelikle Cumhurbaşkanı kontenjan senatörü seçilmesine imkân
sağlayabilmek için senatörlükten istifa etmesiyle Cumhurbaşkanı
Kontenjan Senatörü olan Cevdet Sunay’ın adaylığının yanı sıra CKMP Genel
Başkanı Ankara Milletvekili Alparslan Türkeş de Cumhurbaşkanlığı için
adaylığını koymuştur.
Cumhurbaşkanlığı için yapılan
seçim sonunda Kontenjan Senatörü Cevdet Sunay, oylamaya katılan 532
üyenin 461′inin oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçilir. Aynı seçimde aday
olan Alparslan Türkeş, 11 oy alır.
1969 ve 1973
yıllarında Adana milletvekili olarak parlamentoya seçildi. 1975'ten
sonra Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde başbakan
yardımcılığı görevinde bulundu. 12 Eylül darbesi sırasında diğer bütün
parti liderleri evlerinde yakalınıp tutuklandı. Ancak Türkeş
yakalanamadı. Dört gün sonra teslim oldu. 9 Nisan 1985'e kadar 4,5 yıl
tutuklu kaldı. İdam cezasıyla yargıladı beraat etti.
1987'de
siyaset yasağının kalkmasıyla birlikte Milliyetçi Çalışma Partisi'ne
girdi ve aynı yıl yapılan olağanüstü kongrede genel başkanlığa seçildi.
1991 genel seçimlerinde RP ve IDP ile seçim ittifakı yapan MÇP lideri
Türkeş, Yozgat milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi.
1992'de
12 Eylül darbesi ile kapatılmış olan partilerin eski adlarını alması
hakkında Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılan değişiklikle MÇP'nin ismi de
1993 yılında MHP olarak değiştirildi.
1995 genel seçimlerinde parlamento dışı kaldı.
Alparslan
Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da hayata
veda etti. Kurtların sevdiği bir havada "Başbuğ Türkeş"i seven milyonlar
8 Nisan 1997 Salı günü daha önce Ankara'nın şahit olmadığı bir cenaze
töreni ile O'nu ebedi hayata uğurladı. Belkide Cumhuriyet tarihinin ilk
sivil “resmi” cenaze töreniydi. Cenazede sadece göğe yükselen tekbir
sesleri vardı. “Allâhû Ekber!, Allâhû Ekber!”
Allah'ın (cc) rahmeti üzerine olsun.
Kurtlar puslu havada
Toplandı Ankara'da
Giden heybetli çınar
Milyonlarsa arkada
Yandı yürekler yandı
Yağan kar ile sönmez
Milyonlar bir ağızdan
Diyor başbuğlar ölmez
Başbuğlar ölmez
Vatan millet aşkına
Geçen çileli ömür
Yatak yorganda değil
Çınar ayakta ölür
Yandı yürekler yandı
Yağan kar ile sönmez
Milyonlar bir ağızdan
Diyor başbuğlar ölmez
Başbuğlar ölmez
Neyler Kerkük'te Türkmen
Türkistan neyler onsuz
Sabır ver yüce Mevlam
Kaldık başsız ve kolsuz
Yandı yürekler yandı
Yağan kar ile sönmez
Milyonlar bir ağızdan
Diyor başbuğlar ölmez
Başbuğlar ölmez
Söz ve Müzik: Mustafa Yıldızdoğan