Dumlupınar gemisi boğazlarda battığında tüm Türkiye gibi onlarda üzülmüşlerdir.
“Dumlupınar batıptı
Acep kaptan yatıptı
Bütün Türk yüreğine
Sanki tiken batıptı
Dumlupınar batışı
Bu derde derd katışı
Her şehit bir nev yatar
Bu yatmağ ne yatışı?
Çok acıdık Pınara
Çekilmedi kenara
Bu kıymetli genşlerden
Hiç bulunmaz bin ara
Deniz altında gemi
Kalbimden çıkmaz gami
Baş sağlığı dileriz
İnşallah geçti demi”
Kızıl Ruslar Boğazlar, Kars ve Ardahan üzerinde hak talep ettiğinde en güzel cevabı yine Iraklı Türkmenler vermiştir.
“Bugazlar
Göge çıkar bu gazlar
Tanrım yer dağıtanda
Türk'e düştü Bugazlar
Bugazlar
kasap koyun bugazlar
Arz çıksa mihverinden
Türk'ten çıkmaz Bugazlar
Bugaza
Kahrın geldi bugaza
Moskof gözün oyaram
Yan bakarsan Bugaza
Bugazdan
Neler geçmez bugazdan
Sular geçse hakkı var
Moskof geçmez Bugazdan
Bugazdan
Neler geçmez bugazdan
Nöbette Mehmetcik var
Ayı geçmez Bugazdan”
Onlar sadece Türkiye'deki kardeşlerinin dertlerini dert edinmemişler Kızıl Rusların altında esir olan kardeşlerinin dertleriyle de dertlenmişlerdir.
“Ah Felek
Çek silahıv vur felek
Moskofa meydan verdin
Moskoftan alçak felek
Günü gelir
Dem gider günü gelir
Üzülme esir Türküm
İntikam günü gelir
Ağlama naçar ağlama
Gündür geçer ağlama
Bu kapuyu bağlayan Tanrım
Bir gün açar ağlama”
Irak Türkleri Oğuzların Bozok koluna bağlı Bayat boyundandır. Iraklı Türklerin tarihi ve menşei hakkında tarihçiler arasında farklı görüşler vardır. Bunlardan en çok taraftar bulanlar şunlardır.
- Büyük Selçuklular tarafından buraya yerleştirilmişlerdir.
- Moğolların önünden kaçarak buraya gelen Türklerdir.
- Osmanlılar zamanında bağdat yolunu korumak için buraya yerleştirilen Türklerdir.
- Şah İsmail'in Meraga'dan getirtip yerleştirdiği Türklerin soyundandır.
- Nadir Şah'ın Azerbaycan'daki Türk garnizonlarından getirttiği askerlerin soyundandır.
1231'de Moğolların İran'ı istila etmesi üzerine Abbasi Halifesi I. Muntasır bütün emirlere hazırlıklı olmalarını emreder. Bu emrilikler arasında “Bayat Beyliği” de vardır. Bunu Moğolların dönemi, Akkoyunlular dönemi, İranlıların istilası takip etmiş Kanuni Sultan Süleyman zamanında Irak'ın fethi tamamlanınca Kerkük bölgesi Osmanlı idaresine geçmiştir. Sonra İranlılar Kerkük'ü yine işgal etmiş daha sonra 1630 da Hüsrev Paşa tarafından tekrar alınmıştır. 1746 dan itibaren I. Dünya Savaşına kadar Kerkük Osmanlılar idaresinde kalmıştır.
I. Dünya Savaşında İngilizler Hindistan yolunun güveniliği ve zengin petrol kaynakları nedeniyle 1914 yılında Fav ve Basra'yı, 1917 yılında Bağdat ve Kerkük'ü işgal etmişlerdir.
Savaş sonucu kaybedilmeyen Musul'u da İngilizler Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine dayanarak işgal etmişlerdir.
Osmanlı idaresinde Irak Bağdat, Basra ve Musul Vilayetlerinden oluşmaktaydı. Kerkük, Erbil ve Süleymaniye Sancakları Musul Vilayetine bağlıydı.
Irak'ın kuzeyini teşkil eden Musul ve çevresi iklim ve coğrafi bakımdan Anadolu'nun parçasıdır. Sosyal yapı ve yerleşik nüfus açısından Arapların meskun bulunduğu Bağdat ve Basra Vilayetlerinden ayrı bir özelliğe sahiptir.
Bölge halkı kendilerini Türkiye'nin bir parçası gibi görüyorlar ve bir an önce Türkiye'ye kavuşmak istiyorlardı.
23 Nisan 1920 Ankara'da TBMM'nin belirlediği Misak-ı Milli sınırları içersinde Musul Vilayeti'de vardı.
Lozan'da en tartışmalı konulardan birisi Musul olmuştur. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Andlaşması'nda Musul meselesi Türkiye ile İngiltere arasında görüşmeler yolu ile halledilmek üzere ayrı bırakıldı.
1924 yılında İstanbul'da yapılan Haliç Konferansında Musul meselesi ele alındı ama bir sonuç elde edilemedi.
Bu arada İngilizler yeni Türk Devletini zayıf düşürmek için doğu Anadolu'da birçok isyan çıkardılar. Bundan istifade ile Musul Meselesini Birleşmiş Milletlere götürdüler. Bileşmiş Milletler bu meseyi çözmede kendisini yetkili görmeyerek meseleyi Lahey Adalet Divanına sevk etti.
Oradan da bir sonuç alınamadı. En sonunda 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara'da taraflar anlaşarak, Musul İngiliz hakimiyeti altındaki Irak'a terk edildi.
Sizce de bu süreç Kıbrıs konusunda yaşadıklarımıza benzerlik arz etmiyormu?
Bir an önce Türkiye'ye kavuşmak arzusunda olan bölge halkı İngilizlerle mücadeleye devam etti. Süleymaniye dolaylarında onbinlerce silahlı Kürt Şeyh Mahmud liderliğinde İngilizlerle savaşırken Kerkük ve dolaylarında da Türk aydınları direnişe devam etti. Bu aydınların bir kısmı Türkiye'ye kaçtı.
Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin Irak’ı işgalinden sonra Türkmenlerin maruz
kaldığı büyük boyutlardaki ilk katliam 04 Mayıs 1924 tarihinde İngiliz kuvvetlerine bağlı Süryani “Levy Ordusu” tarafından Kerkük’te yaşanmıştır. Süryani askerlerin katıldığı katliamda 50-200 arasında olduğu bildirilen Türk şehit edilmiştir. Diğer bölğelerden Kerkük'e gelemk isteyen Türkmenler İngiliz Yüksek Komiserinin emri ile harekete geçen İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar tarafından bombalanmış ve Kerkük'e gelmeleri engellenmiştir.
İngilizler Irak halkı arasına nifak tohumları ekmişlerdir. Kürtleri teşkilatlandırmaya başladılar. Nuri Sait vasıtasıyla bu planlarını uyguladılar. Kısa zamanda Kürtler Irak'ta söz sahibi olmaya başladı. Irak Hükümetinde önemli bakanlıklar kürtlere verildi. Bu süreçte Iraklı Türler katliamlara, hapis cezalarına maruz kaldı. Kürtleştirme politikası sonucuda bazı Türk bölgelerinde resmi dil Kürtçe oldu.
1932 yılında Irak Krallığı İngiliz manda idaresinden kurtuldu ise de İngiliz nüfuzu hiç bir zaman azalmamıştır. Kral I. Faysal ve Nuri Said İngilizlerin adamı idi. Türklere kan kusturmaya devam ettiler. Türkmenlerin varlığını kabul eden ve Türkmenlere bir takım haklar tanıyan önemli belgeden biri 30 Mayıs 1932 tarihinde Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne üye olması itibariyle Başbakan Nuri Said Paşa’nın imzası ile dünyaya ilan edilen Irak Krallığı’nın deklarasyonudur. Ancak bu deklerasyonla verilen hakları Iraklı Türkmenler hiç bir zaman kullanamamışlardır. Kürtler ve Ermeniler kendi dillerinde eğitim görürken Türklere Türkçe konuşmak bile yasaktı. Özellikle Türkiye latin alfabesine geçtikten sonra hiçbir ders kitabının Irak'a girişine izin verilmemiştir. Türkler devlet yapısı içerisinde herhangi bir görev alamazdı. Türklerin bölgelerine Kürt idareciler tayin edildi. Türklerin petrol şirketlerine işçi bile olmasına izin verilmedi. Krallık döneminde Türkiye ile Irak arasındaki dostluk ileri düzeye çıkmışken Türkmenlere yönelik baskılar da o oranda artmıştı (!).
Bütün bu baskılara rağmen Türkler yılmadı. Saadabad Paktının kurulması vesilesiyle 27 Haziran 1937 tarihinde Kerkük’ü ziyaret eden Celal Bayar ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras başkanlığında heyet büyük bir çoşku ile karşılandı. Protokol kuralları alt üst oldu. Türkler heyeti bağrına bastı. Ağıtlar Kerkük semalarını kapladı. Bu Irak yetkilerini ürküttü. Bu tarihten sonra hiç bir Türk heyeti Kerkük'e sokulmadı. Yüzlerce Türk aydını Irak'ın güneyine sürüldü. Türkiyeden gazetecilerin Irak'a girmesi yasaklandı.
Bu baskılar sonraki yıllarda da devam etti. Bu tarihlerde Hatay'ın Türkiye'ye katılması Irak yetkililerinin Kerkük'ünde Türkiye katılabilecegi endişesinin artmasına ve Türkmenlere yapılan baskıların arttırılmasında rolü oldu.
Bağdat Paktı ile başlayan süreçte Irak yetkilerine Türkiye'de en iyi misafirperverlik gösterildi. Sınırlarda kontroller yok denecek hale geldi. İstanbul Iraklıların sayfiye yeri haline geldi. Türk Üniversitelerinde birçok Iraklı eğitim gördü.
Iraklılar İstanbul'u sayfiye yeri yaparken Irak-Ürdün Federasyonu Başkanı Nuri Said, Irak Başbakanı Kürt Ahmet Muhtar Baban, Irak İçişleri bakanı Kürt Said Kazzaz Kerkük'e Türk düşmanı bir Kürt olan Reşit Necip'i vali tayin ediyordu! Vali Reşit Necip'in ilk icraatı belediye başkanını değiştirip yerine Fazıl Talabani adında bir Kürdü tayin etmek oldu. Kürt vali ve Kürt belediye başkanı Kerkük'te ne kadar Türklerden kalan tarihi eser varsa tahrip ve yok etti. Türk memur ve öğretmeleri bölgeden uzaklaştırdı. Yıllardır Kürtleştiremedikleri kerkük etrafına yapılan gecekondulara Kürtleri getirtip petrol şiketlerinde işe yerleştirdiler.
Irak'ın her bölgesinde serbestçe dolaşan Türk diplomatlar Kerkük'e giremiyordu. Türkiyeden giden sanatçılar Irak Türk sanatçılarla temas kuramıyordu. Her zaman olduğu gibi Türk hariciyesini bu duruma hiç sesi çıkmıyordu. Bağdat'ta Türk Elçilik mensubu bir basın ateşesi bir mağazin dergisine verdiği mülakatta Irak'ta Türklerin mevcudunu onbin olarak göstererek ihanetin en üst seviyesine çıkıyordu.
Bu süreçte Türkiye'yi arkasına alan Nuri Said Arapları tehdit ediyor, Arapları Türkiye ve Türklük aleyhine kışkırtıyordu.
Türkiye ile Irak arasında 24 Şubat 1955’te imzalanan antlaşma ile Bağdat Paktı
sürecinde Türkiye-Irak ilişkileri iyi bir seviyedeyken, bu Pakt’ta Türkmenlerinin durumuna hiç temas edilmemişti. Irak’ta Türkçe yasağı devam etmiş, Türkiye ile Irak arasındaki dostluk bağları güçlenirken Irak yönetimi, Türkmenlere yönelik baskıları her geçen gün artırmıştı. Bağdat Paktı Kürtlerin İngilizler ve Amerikalılar tarafından himaye edildiği, Irak Türklerinin çeşitli baskı ve zulümlere maruz kaldığı, Arapların Türkiye ve Türkler aleyhine kışkırtıldığı bir dönem oldu.
1958 yılı 14 Temmuz'da Irak'ta kanlı bir ihtilal oldu. Krallık son buldu. Cumhuriyet ilan edildi. İhtilalin lideri Albay Abdülkerim Kasım yönetimi ele aldı. Kürt-Acem asıllı olan Kasım Irak'ta çoğunluğu teşkil eden Araplarla mücadele etmek için komünist ve Kürtlere dayanmak zorundaydı. Anayasa'ya göre Arap ve Kürtler Irak halkı, Türkler azınlık sayıldı. Bakanlar Kürtler ve komünistlerden oluşturuldu. Irak bayrağına Kürtleri sembolize eden sarı renk ve hançer ilave edildi. Molla Mustafa Barzani ve adamlarının Rusya'dan Irak'a dönmesine izin verildi. Büyük merasimlerle karşılandılar. Bağdat'ta Nuri Said'e ait bir köşke yerleşti. Kısa sürede Barzani devlette ikinci adam oldu. İhtilal sanki Kürtler için yapılmıştı. Barzani'nin Kasım ile yaptığı anlaşmaya göre Kasım Kuveyt'i işgal edip Irak'a kattıktan sonra Barzani'de başkenti Kerkük olmak üzere bir Kürt devleti kuracaktı.
1959 yılında Arap milliyetçilerinin çıkardığı Musul isyanının bastırılmasında Kasım'a yardım eden Barzani, Kasım verdiği sözü yerine getiremeyince Bağdat'tan ayrılıp köyüne döndü. Kasım diğer aşiretlere para ve silah yardımında bulundu. Bu durum Barzani'yi çileden çıkardı ve isyan etti. Kasım'ın yardım ettiği Kürt aşiretleri Barzani ile başa çıkamayınca Kasım Irak ordusunu Barzani üzerine sevk etti. Ancak Kürt ve komünist subayların ve özellikle de Hava Kuvvetleri Komutanı komünist Celal el Avkati'nin işi ağırdan alması nedeniyle Barzani'nin İsyanı bastırılamadı. Bunun sonucu “Mübarek 14 Ramazan İhtilali” denen Arap milliyetçilerinin 1963 yılındaki ihtilali ile Kasım devrildi.
1959 Yılı Mart ayında Kasım'ın tasvibi ile Arap milliyetçilerini telin etmek amacıyla Musul'da bir miting düzenlendi. Irak'ın değişik yerlerinden binlerce komünist başlarında Suriyeli komünist Kamil el Kazancı olduğu halde trenle Musul'a hareket etti. Musul istasyonunda karşılarında Garnizon Komutanı Abdülvahab Şevvafı bulan bu grubun şehre girmesine izin verilmedi. Abdülvahab Şevvaf emrine itaat etmeyeng rubun lideri Kamil el Kazancı'yı kurşunla yere serdi. Haber Kasım'a iletildi. Irak Hava Kuvvetleri Musul garnizonunu bombaladı. Aynı anda Barzani'nin silahlı adamları halka saldırmaya başladı. Hafif yaralanan Abdülvahab Şevvaf gittiği hastanede bir Kürt sıhhıye eri tarafından arkasından vurularak öldürüldü. Komünistler Musul şehirne tamamen hakim oldu. Önlerine gelen herkesi çoluk çocuk kadın ayrımı yapmadan öldürdüler veya diri diri mezarlara gömdüler. Kuran-ı Kerim ayaklar altına alındı. Katliam dört gün sürdü. Bu kaltiam Dünya'da komünistler arasında sevinçle karşılandı. İsyana iştirak eden subaylar tutuklanıp Mehdavi başkanlığındaki Irak Halk Mahkemesine sevk edildi. Mehdavi birçoğunu idama mahkum etti ve hemen infazlar yapıldı.
Irak Türkleri ve özellikle Kerküklüler Araplara reva görülen bu katliamı tasvip etmediler.
Kerkük Irak Türklerinin merkezi durumundaydı. Barzani liderliğinde kurulacak Kürt devletinin önündeki en büyük engel Kerkük Türkleri idi. Barzani bir yıl önce Kerkük'ü ziyaret etmiş ancak şehirde bir saat bile kalamamış, polis ve asker himayesinde şehri terk etmek zorunda kalmıştı.
Arap milliyetçilerinin Musul'da bastırılmasından sonra sıra Kerkük Türklerinin imhasına gelmişti. Komünistler Kürtlerle başbaşa vererek katliam planları yaptılar. Bu planın ilk aşaması olarak öteden beri Türkleri koruyan Kerkük 2. Tümen Komutanı Nazım Tabakçalı'yı Musul isyanında parmağı olduğu gerekçesiyel tutuklayıp idam ettiler. Tümen komutanlığına bir komünist bir general getirildi. Belediye başkanlığına yıllarca Moskova'da kalmış Kürt Maruf Berezenci getirildi. Asker ve polisteki Arap milliyetçisi subaylar başka yerlere atandı. Komünist sivil toplum örgütleri silahlandırıldı. Üç binden fazla Türk aydını tutuklandı. Nihayet Irak ihtilalinin yıldönümü olan 14 Temmuz 1959 günü silahlı komünistler şehirde miting düzenlediler. Bunlardan bir grup bir gazinodaki Türklere saldırarak Osman Hıdır adında bir genci şehit ettiler. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasak sadece Türkler içindi. Komünist subay ve polisler evlere hücum ederek önlerine geleni kurşunladılar, diri diri mezarlara gömdüler. Bu vahşet üç gün üç gece sürdü.
Bu katliamı Rusya ve diğer komünist ülkeler devlet radyolarında kutladılar. Kerkük Türkleri ve Türkiye'yi suçladılar. Bu durum karşısında Türkiye hiçbirşey olmamış gibi sessizliği tercih etti. Katliamdan birkaç gün sonra Ankara Radyosunda verilen haberde şöyle deniyordu:
“Kerkük'te vuku bulan olaylarda İngiliz kolonisinin zarar görmediği bildirilmektedir.”
Bu gösterdiği gaflet ve ilgisizlik ile türk Hükümeti Cumhuriyet tarihimize kara bir sayfa ialve etmiştir. Türk basını bu olaylara ilgisiz kalmamış günlerce bu konuda yayın yapmıştır. Milliyet gazetesinden Turhan Aytul, Irak'a girme imkanı bulmuş, olayları yerinde incelemiş, görgü şahitleri ile görüşmüş, röportajlar yapmış, Türkiye'ye dönmek üzere Bağdat havaalanına geldiğinden Bağdat'taki Türk Elçiliği'nin ihbarı ve talimatı üzerine (!) Irak makamları tarafından yakalanarak tutuklanmış, elindeki ses kayıtları alındıktan sonra sınır dışı edilmiştir.
Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin, Milli Türk Talebe Birliği salonunda düzenlediği yerli ve yabancı basın mensuplarının katıldığı toplantı İstanbul Valiliği'nin emriyel dağıtılmıştır (!).
Musul ve Kerkük katliamları Abdülkerim Kasım'ı zor durumda bırakmış, Dünya'dan ağır eleştiriler gelmiştir. Ayrıca Arap ve Türkler arasında birlik ve beraberlik duygusu güçlenmiştir. Kasım komünistlerin başına açtığı beladan kurtulma yolları aramaya başlamıştır. Yaptığı iki basın toplantısı ile (29 Temmuz 1959 ve 3 Ağustos 1959) katliamın komünistler tarafından yapıldığını, katliama katılanların cezalandırıldığını, ellerinde 750 civarında katliam ile ilgili fotoğraf olduğunu söylemiş bir kısmını basın mensuplarına dağıtmıştır.
Katliama katılanlardan bazılarını mahkemelere sevk etmiş. Ancak çıkan idam kararları infaz ettirmemiştir. Kuzeyde bir Kürt devletinin kurulmasını geciktirdiği için de Barzani'nin desteğini kaybetti.
1959 yılında Arap milliyetçilerinin çıkardığı Musul isyanının bastırılmasında Kasım'a yardım eden Barzani, Kasım verdiği sözü yerine getiremeyince Bağdat'tan ayrılıp köyüne döndü. Kasım diğer aşiretlere para ve silah yardımında bulundu. Bu durum Barzani'yi çileden çıkardı ve isyan etti. Kasım'ın yardım ettiği Kürt aşiretleri Barzani ile başa çıkamayınca Kasım Irak ordusunu Barzani üzerine sevk etti. Ancak Kürt ve komünist subayların ve özellikle de Hava Kuvvetleri Komutanı komünist Celal el Avkati'nin işi ağırdan alması nedeniyle Barzani'nin İsyanı bastırılamadı. Bunun sonucu “Mübarek 14 Ramazan İhtilali” denen Arap milliyetçilerinin 1963 yılındaki ihtilali ile Kasım devrildi.
Kasım'ı deviren Arap milliyetçileri üç gruba ayrılıyordu.
- Yarbay Abdüsselam Arif, Kasım'ın devrilmesiyel Irak Cumhurbaşkanı oldu.
- Ahmet Hasan Elbekr liderliğinde “Arap Bass Partisi”, Ahmet Hasan Elbekr Irak Başbakanı oldu.
- Kavmi denen Irak Milliyeçileri, Nasır'a bağlı değillerdi.
Yeni yönetim tam komünist düşmanı idi. Birçok komünist idam edildi. Kerkük katliamını yapanlar 23 Haziran 1963 günü sabah halkın huzurunda idam edildi.
Bir süre sonra Cumhurbaşkanı Abdüsselam Arif ile Baas Partisi arasında çekişmeler başladı. Baas Partisi lideri ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bir helikopter kazasında ölen Cumhurbaşkanı Abdüsselam Arif'in yerine kardeşi General Abdurrahman Arif geçti. Türk dostu olan General Arif Kerkük katliamında Türkleri korumuştu. Bu nedenle Türkler tarafından sevilen bir kişiydi. Ancak Baas karşısında iktidarı kaybetti İstanbul'a yerleşti.
General Arif'ten sonra Baas iktidarı ele aldı, Devlet Başkanlığına Ahmet Hasan Elbekr getirildi. Baas Barzani ile anlamayı uygun buldu. Barzani'ye geniş yetkiler tanındı. Süleymani'ye de bir Kürt Üniversitesi açıldı. Böle Barzani'nin silahlı güçlerine teslim edildi. Kürtçe eğitime izin verildi. Irak Hükümetine Kürt bakanlar atandı.
Ancak bu yapılanlar Barzani için yeterli olmadı. O Kerkük merkezli özerk bir Kürt devleti kurulmasını istiyordu. Ancak Kerkük Türk bölgesi idi ve petrol kaynakları nedeniyle Irak ekonomisi için önem arz ediyordu. Barzani Türkleri de kendi tarafına çekmek için çok gayret sarf ettiysede başarılı olamadı. Türklerin bu duruşu üzerine Baas Türklere bazı haklar tanıdı. Irak İhtila Konseyi 24 Ocak 1970 tarihinde ilan ettiği kararla Türklere kültür alanında geniş haklar tanıdı. Bunun neticesi Baas iktidarı kendini Türklere sevdirdi. Türkiye ile ilşkiler yüksek düzeye ulaştı.
Bu durumdam istifade Baas yönetimi Barzani'ye savaş açtı ve Barzani'yi yenilgiye uğrattı. Barzani kurtuluşu İran'a sığınmakta buldu.
Bu tarihten sonra Irak yönetiminin Türklere karşı tavrı hızla değişti. Verilen haklar teker teker geri alındı. Türk memur ve öğretmeler Arap bölgelere sürüldü. Gazete ve derğiler kapatıldı. Türkler başka bölgelere göçe zorlandı. Yerlerine Araplar yerleştirildi. Türk Dışişleri Bakanının ziyareti sırasında Kerkük'ün adı Eltemim olarak değiştirildi. Kerkük'e bağlı ilçeler Tikrit'e bağlandı.
Kerkük Türklerinin ıstıraplarına 1976 yılı Nisan ayında Irak'ı ve Kerkük'ü ziyaret eden Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve yanındakiler şahit olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra hiçbir Türk Hükümeti Irak Türkleri ile ilgilenmemiştir. Bu ilgiyi sadece sivil toplum örgütleri göstermiş, Irak Türklerinin dramını Türk ve Dünya kamuoyuna duyurmaya çalışmışlardır. Bugünde değişen bir durum yoktur. Sadece Ülkü Ocakları'nın düzenlediği bir yardım kampanyasının duyuruları bir televizyon kanalında yer almaktadır.
Bütün bu baskı ve zulümlere rağmen Irak Türkleri milli kimliklerini muhafaza etmektedir. Son sözü Kerkük'lü bir halk şairine bırakalım.
"Geçeriğ yüzbin ili (yılı)
Terk etmeriğ bu dili,
Irak Türk'ü Türkmanığ,
Dünya'da herkes bili (bilir)"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder