31 Mart 2014 Pazartesi

Yuğsan Aras suyuyla, Çıkmaz yüzün karası.

2 Mart 2014 tarihli “Kırım Gündemde İken Mavi Alay'ı Hatırlamak” başlıklı yazımda Rusların savaş esiri olarak Almanlardan aldığı Kırım Tatar Türklerini trenlere doldurup Türkiye üzerinden Sovyetler Birliğine götürmesi ve sınırı geçtikleri anda hepsini kurşuna dizmesini, bu duruma da o zamanki Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin seyirci kalmasını anlatmıştım. Bu olay Türkiye Cumhuriyeti tarihinde utanç vesikalarından sadece birisidir. Bugün sizlere başka bir utanç vesikasını daha anlatmak istiyorum.

Iğdır ilimiz sınırları içerisinde sınırı teşkil eden Aras nehri üzerinde bir köprü vardır. Adı Boraltan Köprüsü olan bu köprüyü Kars'ta görev yaptığım zaman bende  ziyaret etmiştim. O zaman Türkiye ile henüz yıkılmamış olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında sınır teşkil eden Aras nehri üzerindeki bu köprünün hazin hikayesini ziyaretim esnasında bilmiyordum.


26 Mart 2014 Çarşamba

Bir Hışmınan Geldi Geçti Peh Peh Peh Pe

“Bir hışmınan geldi geçti peh peh peh peh
Kiziroğlu Mustafa Bey hey hey heey
Hışmı dağı deldi geçti
Ağam kim, paşam kim,”

"Kiziroğlu Mustafa Bey" türküsünü gençler belki duymamış olabilir, ama benim yaşımda olanlar mutlaka duymuştur. Konya Aşıklar bayramında Kars'tan bir aşık çıkar sahneye. İçten çoşkulu bir türkü söylemeye başlar:

“Bir atı var Ala Paça peh peh peh
Mecal vermez Kırat kaça hey hey hey
Az kaldı ortamdan biçe
Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim,
Hanım kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir beyin oğlu
Zor beyin oğlu”


25 Mart 2014 Salı

Dilde, Fikirde, İşte Birlik

İsmail Bey Gaspıralı
Geçen hafta süresince televizyonlarda “Gaspıralı İsmail'in hayali Eskişehir'de gerçek oldu. 30 Ülke 300 Milyonluk Türk Dünyası” diye başlayan tanıtım filmi gösterildi. Nevruz ve Türk Dünyası Kültür Başkentleri Kapanış Törenleri için 21 Mart'ta Eskişehir'de yapılacak törenlere bir davet söz konusu idi.

Bu tanıtım filmini görünce aklımdan acaba ne kadar insanımız Gaspıralı İsmail'i biliyor diye geçirdim. Bu yazımda size Kırım Tatar Türkü İsmail Bey Gaspıralı'dan bahsetmek istiyorum. İsmail Bey Gaspıralı 21 Mart 1851'de Kırım'da Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy'de dünyaya geldi. Annesi Fatme Sultan, babası Çarlık ordusundan emekli teğmen Mustafa Alioğlu Gasprinskiy'dir. Mahalli Müslüman mektebinde başladığı eğitimine bir Rus okulu olan Akmescit Erkek Gimnazyumu, önce Voronej'deki sonra Moskova'daki askeri okulunda devam etti. O yıllarda devam etmekte olan Girit isyanında Rum asilere karşı mücadele eden Osmanlı askerlerine katılmak arzusuyla gizlice Türkiye'ye geçmeye çalışırken Odesa'da yakalandı ve Çarlık Rusyasındaki askeri talebelik kariyeri bu şekilde sona erdi. 1868'de Bahçesaray'a dönerek, buradaki Zincirli Medrese'de Rusça öğretmenliğine başladı. 1872'de Kırım'dan ayrılarak İstanbul, Viyana, Münih ve Stutgart üzerinden iki yıl geçireceği Paris'e gitti. Paris'te kaldığı sürede Rus yazar İvan Turgenyev'e asistanlık dahil birçok işte çalıştı. 1874'de Osmanlı zâbiti olma amacıyla İstanbul'a geldi. Ancak burada bir yıla yakın sürede müracaatına olumlu karşılık alamadı ve Kırım'a döndü.


22 Mart 2014 Cumartesi

Taşıdığım “Müslümanların Halifesi” ünvanı böyle bir yardımı kabul etmeme mânidir

Sultan Vahidüddin
Yıllar önce Hac yolunda Şam'da mola verdiğimizde Mimar Sinan tarafından yapılan bir Osmanlı eseri olan  Sultan Selim Camiî ve Külliyesini (Süleymaniye Külliyesi)   (التكية السليمانية)  ziyaret etmiştik. Bahçesinde askeri müze olan bu külliyenin  avlusunda ayrılmış olan bir bölümde bir mezar vardı. Kitabesi olmayan bakımsız (1)  bir haldeki bu mezar son Osmanlı Padişahı ve İslam'ın Halifesi Sultan Vahidüddün'e aitti. Onun mezarının bu garip hali beni çok etkilemişti.

2 Şubat 1861'de doğan Sultan Vahidüddin 36. Osmanlı Padişahı olup 3 Temmuz 1918 tarihinde kardeşi Sultan Reşat'ın ölümü üzerine 57 yaşında I. Dünya Savaşının o felaket günlerinde tahta çıkmıştır.

Tarihimizin en çok tartışılan vatan hainliği ve Kurtuluş Savaşını başlatan gibi iki aykırı uçta  görülen Sultan Vahidüddin ile ilgili iki anekdot:


20 Mart 2014 Perşembe

Beyaz Katır “Düldül”

Peygamberimizin eşi Hz. Ayşe ve Sahabîlerden bazılarının bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman bıraktığı mal varlığı, bindiği beyaz bir katırı, Allâh (cc) yolunda vakf ettiği bir arazi parçası ve bir de kullandığı silahından ibarettir.

Vefatı sırasında zırh gömleği bir Yahudîde otuz Sa' (kile gibi hububat ölçmede kullanılan bir ölçme birimi) arpa karşılığında rehin bulunuyordu.


16 Mart 2014 Pazar

Sana, ailene yetecek kadarından fazlası helâl olmaz

Hz. Ömer (Ömer bin Hattab) (Ömer el-Faruk) (ra) hilafete geçtiği zaman İslam, dünyanın iki büyük hükümetine savaş ilan etmişti. Diğer bir tabirle üç dört milyon müslüman yüzelli milyon insana meydan okumuştu.

Hz. Ebu Bekir'den sonra  Hz. Ömer'in halife olması düşünmeye değer bir konudur. Eğer Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir'den önce halife olsaydı Hz. Ebu Bekir'in başardığı işleri Hz. Ömer'in yapması münkün değildi. Büyük devletlerle savaş edebilmek içinde Hz. Ömer gibi birisine gerek vardı. Hz. Ebu Bekir'in İslam alemindeki ihtilafları ortadan kaldırıp birliği tesis ederek büyük bir kuvvet hazırlamasından sonra Hz. Ömer'in halife olması harika denebilecek başarılara neden olmuştur. İlâhî tedbir!

“Resûlullah'ın halifesinin halifesi” ünvanı uzun olduğu için “Emîrü'l-Mü'minin” ünvanını almıştır.


14 Mart 2014 Cuma

Altı, Yedi Dinar

Peygamberimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fani alemdeki son günüdür.

Hz. Âişe'nin yanında altı veya yedi dinar bulunuyordu.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), onları, fakirlere dağıtmasını, Hz. Âişe'ye emr etmişti.

Hz. Âişe ise, Peygamberimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) hastalığı ile oyalandığı için, onları dağıtamamıştı.

Peygamberimiz Hz. Âişe'ye “Altı, yedi dinarı, ne yaptın? Dağıttın mı?”  diye sordu.


12 Mart 2014 Çarşamba

İstiklâl Marşı



Bugün "İstiklâl Marşı"mızın kabul edilişinin 93. yıldönümü. Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından "İstiklâl Marşı" olarak kabul edilmiştir.

1921 yılında açılan güfte yarışmasına 724 eser katılmıştır. Yarışmaya para ödülü konduğu için o anda Burdur Milletvekili olan Mehmet Âkif Ersoy yarışmaya katılmak istemez. Dönemin Milli Eğitim Bakanının ısrarı üzerine Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda yazdığı ve Türk Ordusu'na ithaf ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucunda 12 Mart 1921 tarihinde bazı milletvekillerinin itirazlarına rağmen Mehmet Âkif'in yazdığı İstiklal Marşı coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı'nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim

9 Mart 2014 Pazar

Hindistan Türk İmparatorluğu ve Bâbür Şah


Bâbür Şah
Bir Asya haritasına bakacak olursanız Hint yarımadası kuzeyde Himalaya dağlarına oturtulmuş 3000 kilometre uzunluğunda kaidesi ve kaidesi ile tepe noktası arası yaklaşık 3000 kilometre olan denize doğru uzanan bir üçgeni andırır. Bu kara parçasında yükseklikleri 9000 metreye varan Himalaya dağlarıyla kuzeyde Tibet ve Türkistan (günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti, Nepal, Bhutan) , yine Himalayaların daha az yükseklikteki kollarıyla da batıda Afganistan ve Belûcistan'dan (günümüzde Doğu İran'ı ve Pakistan'ın bir bölgesini içine alır) ayrılır. Batıda Hind yarımadasına giren bütün fatihlerin geçtiği meşhur Hayber geçidi vardır. Hayber geçidinin Hind tarafında Peşâver (günümüzde Pakistan içerisinde), Afganistan tarafında Kâbil vardır.

4 Mart 2014 Salı

Ahmed Karahisarî "Mushaf-ı Şerifi"



Türkler hat sanatını tekâmül zirvesine çıkarmışlardır. Türkler'in yazı sanatındaki bu başarısı "Kur’an  Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözünü dedirtmiştir. Hat sanatının zirve eserlerinden birisi Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Hattat Ahmet Karahisari tarafından yazılmaya başlanan Kur'an-ı Kerim'dir. Karahisarî  "Mushaf-ı Şerifi" 16. yüzyılın hatta Osmanlı medeniyetinin en büyük şaheserlerinden birisi olarak kabul edilir. Orijinali 61.5 x 42.5 santimetre boyutunda olan eserin 220 yaprağı 1554-1555 yılları arasında Ahmet Karahisari tarafından, sanatçının ölümü üzerine kalan 80 yaprağı ise 1584-1587 yılları arasında Sultan III.Murad'ın himayesinde Hattat Ahmet Karahisari'nin manevi evladı Hattat Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır.

2 Mart 2014 Pazar

Kırım Gündemde İken Mavi Alay'ı Hatırlamak!

Ukrayna'daki olaylardan en çok Kırım'ın etkileneceğini düşündüğümden 23 Şubat 2014 tarihinde Kırım Tatar Türklerinin Ulusal Marşının söz yazarı ve ilk Devlet Başkanı Numan Çelebi Cihan'ın ölüm yıldönümünü hatırlatmış ve dikkatlerimizi Kırım'a yönledirmek istemiştim.

Cengiz İmparatorluğunun mirası devletlerden olan Altın Orda (Altın Ordu) devletinin devamı olan Kırım'daki kardeşlerimiz tarih boyunca özellikle Rusya İmparatorluğunun yıkılmasından sonra çok büyük zulümlere maruz kalmıştır.   Rusya İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra 7 Nisan 1917 günü Akmescit'de Bütün Kırım Müslümanları Kongresi toplanmıştır. Bu toplantıya Kırım'ın çeşitli il ve köylerinden 1500'den çok kişi katılmıştır.  Toplantıda Kırım Müslümanları Merkezi İcra Komitesi belirlenmiştir. Toplantı sırasında savaşta olan Numan Çelebi Cihan komitenin başkanı ve Kırım Müftüsü seçilmiştir. Ekim 1917 de Numan Çelebi Cihan Kırım Tatar Milli Kurultayının toplanmasını teklif etmiş ve teklif kabul edilmiştir. Yalta, Akmescit, Kefe ve Orkapı'dan katılan toplam 76 delege ile toplanan Kurultay  26 Aralık 1917 tarihinde Kırım Tatar Milli Kurultayı Kırım Yarımadasında Başkent'i Bahçesaray olan Kırım Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan etmiştir.