Hz. Ebu Bekir'den sonra Hz. Ömer'in halife olması düşünmeye değer bir konudur. Eğer Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir'den önce halife olsaydı Hz. Ebu Bekir'in başardığı işleri Hz. Ömer'in yapması münkün değildi. Büyük devletlerle savaş edebilmek içinde Hz. Ömer gibi birisine gerek vardı. Hz. Ebu Bekir'in İslam alemindeki ihtilafları ortadan kaldırıp birliği tesis ederek büyük bir kuvvet hazırlamasından sonra Hz. Ömer'in halife olması harika denebilecek başarılara neden olmuştur. İlâhî tedbir!
“Resûlullah'ın halifesinin halifesi” ünvanı uzun olduğu için “Emîrü'l-Mü'minin” ünvanını almıştır.
Bu dönemde Arap yarımadası fakir bir yerdir. Arapların çoğu pek fakir ve basit bir halde yaşamaktadır. Az zamanda müslüman Arablar, İran'ın neredeyse tamamını, Ermenistan'ı, Suriye'yi, Mısır'ı, Irak ve Cezîre'yi fethetmişlerdir. Asırlardır bu memleketlerde toplanan büyük servet ve hazineler, Arabların eline geçmiştir.
Daha önce onbeş yirmi dirhemlik bir servete sahip olan bir Arab, meşhur zenginlerden sayılırken İran ve Suriye'nin fethinden sonra bu kadar servete sahip olmayan kimse kalmamıştır. Son derece basit geçim süren Arablar, en fazla zevk ve eğlenceye düşkün olan, en fazla süs ve gösterişe düşkün olan iki milletle temas ederek eski geçimlerinin yerine yeni geçim şeklini tercih etmişlerdir. İran'la savaşa başlayıncaya kadar un elemesini, kepeksiz ekmek yemesini bilmeyen Arablar, artık İran ve Roma mutfaklarına itibar eder hale gelmiştir. Bütün değişim zaman içinde tedricen değil çok ani olmuştur.
Kudüs'ün anahtarlarını teslim almak için Hz. Ali'yi yerine vekil bırakarak Şam'a giden, yamalı gömlekli, kölesiyle devesine sırayla binen Hz. Ömer (ra), kendisini karşılamaya gelen Ebu Ubeyde (1), Yezid bin Ebi Sufyan ve Halid'i ejderha gibi atlara binmiş, atlaslar giymiş görünce hayretten hiddete, hiddetten kızğınlığa düşerek onları yerden aldığı taşlarla kovmuştur.
Dünyanın serveti müslümanlara akıp gelmektedir. Hz. Ömer bu durumun vahâmetini görmüş olsa da birşey yapması mümkün değildir.
İslâm tarihinde, sahâbe içerisinde bu kadar servet ve zenginliğe tenezzül etmeyen ve Peygamber'in huzurunda geçirdikleri geçim şeklini hiç değiştirmeyen, yalnız üç şahsiyet görüyoruz: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali
Hz. Ebû Bekir'in vefatında on parası kalmamıştı. Hz. Ömer'in vefatında bir kaç yamalı gömleği ve bir hayli borcu vardı. Hz. Ali eline geçeni fakir ve muhtaçlara verirdi.
Ashâbdan ileri gelenlerin bu kadar çok servetle faziletlerini kaybettiklerini söylemek mümkün olmasa da bu aşırı zenginliğin hayat ve hareketlere tesirini inkar etmek de mümkün değildir. Hz. Ömer kendinden sonra fitnenin uyanacağını, Hz. Peygamberin, Ebu Bekir'in ve kendisinin açtıkları mutlak adâlet ve kamil fazilet yolunun korunamayacağını biliyordu.
Hz. Ömer zamanında fitne çıkması ve haktan sapma imkansızdı. Çünkü herkes Hz. Ömer'den utanır ve korkardı. Hz. Ömer'in gözünde Hak'tan başka bir şey yoktu. Şarap içtiği için oğluna adaleti ve kanunu harfiyen tatbik eden Hz. Ömer'in elinden yakasını kimse kurtaramazdı. Mâzlum bir vatandaş için valiyi getirtmiş, şımarık oğlunu da o garib mazlum vatandaşa tokatlatmıştır.
Asr-ı Saâdet'den beri istihkak sahiblerine beytül-mal'dan (İslam Devlet hazinesi) hediye (atiyye) veriliyordu. Fakat bunlar için belirli bir derece ve oran yoktu. Bu verilen istihkakı düzenlemek için "Divan" denilen defterler hazırlatmıştır. İstihkak sahipleri kendilerine ait olan miktarları seneden seneye beytül-maldan almışlardır.
Hz. Ömer bu istihkakları bu şekilde düzenledikten sonra ashâb'a “Ben bir tüccar kişi idim. Ticaretimle ailemi geçindirirdim. Siz beni bu işle meşğul ettiniz. Ne takdir edersiniz, bu maldan harcamak bana helâl olurmu?” deyince her biri birşey söyleyerek görüşünü belirtti. Fakat Hz. Ali suskun kaldı.
Hz. Ömer “Sen ne dersin yâ Ali?” dedi. Bunu üzerine Hz. Ali cevaben “Sana, ailene yetecek kadarından fazlası helâl olmaz” dedi. Diğerleri de Hz. Ali'nin görüşüne katıldılar. (Hz. Ömer halifeliği boyunca Hz. Ali'yi yardımcısı gibi yanında bulundurmuş birçok hususta onun görüşünü almıştır.)
Bunun üzerine Hz. Ömer maaşını beytül-maldan almış ancak yetecek miktarı pek az tutuğu için ailesi geçim sıkıntısı çekmiştir.
Bütün ashâb-ı kiram derecelerine göre bahşişlerini alıp refah içinde oldukları halde Müminlerin Emiri'nin sıkıntı çekmesi uygun görülmediği için Hz. Osman, Hz. Ali, Talha, Zübeyir ve diğer bazı ashâb-ı güzin toplanarak Hz. Ömer'in nafakasını arttırmayı görüşüp bu durumu bildirmek üzere Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa'nın yanına gitmişler, kendilerinin isimlerini açıklamadan babasına bu durumu arz etmesini rica etmişlerdir.
Bunu nüzerine Hz. Hafsa durumu babasına açarak maaşının arttırılması konusunu uygun bir dille arz etti. Hz. Ömer hiddetlenerek “ Senin eşin Resûlullah'ın yemede giymede ve içmede hali nasıldı?” diye sordu. Hz. Hafsa da “Yetecek kadar” diye cevab verdi.
Onun üzerine Hz. Ömer buyurdu ki. “İki yol arkadaşım yani Resûl-i Ekrem ve Ebu Bekir ile benim halim bir yola giren üç yolcuya benzer. Biri nevâlesini aldı gitti mezile ulaştı. İkincisi onun eseriyle yetindi ve ona erişti. Sonra üçüncüsü geldi. Eğer onların eserini takip ederse hedefine ulaşır, aksi halde ulaşamaz”
Bu Hz. Ömer'in büyüklüğünü gösteren olaylardan sadece birisidir. Hz. Abbas'a oniki, Hz. Ali'ye sekiz, Hz. Hüseyin'e beşer, Bedir savaşına katılanlara, Selman ve Ebu Zer'e beşer bin dirhem takdir eden Hz. Ömer kendisi için beşbin dirhemden daha az bir maaş almıştır.
Hz. Ömer hicretin yirmiüçüncü (Miladi 644) senesinde hıristiyan bir köle tarafından şehit edilmiştir.
(1) Ebu Ubeyde emir olduğu için süslenmiş olsa gerektir. Ebu Ubeyde vefat ettiği zaman bir koyun postu ile bir su destisi vardı.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder