![]() |
Bâbür Şah |
Bir Asya haritasına
bakacak olursanız Hint yarımadası kuzeyde Himalaya dağlarına
oturtulmuş 3000 kilometre uzunluğunda kaidesi ve kaidesi ile tepe
noktası arası yaklaşık 3000 kilometre olan denize doğru uzanan
bir üçgeni andırır. Bu kara parçasında yükseklikleri 9000
metreye varan Himalaya dağlarıyla kuzeyde Tibet ve Türkistan
(günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti, Nepal, Bhutan) , yine
Himalayaların daha az yükseklikteki kollarıyla da batıda
Afganistan ve Belûcistan'dan
(günümüzde Doğu İran'ı ve Pakistan'ın bir bölgesini içine
alır) ayrılır. Batıda Hind yarımadasına giren bütün
fatihlerin geçtiği meşhur Hayber geçidi vardır. Hayber geçidinin
Hind tarafında Peşâver
(günümüzde Pakistan içerisinde), Afganistan tarafında Kâbil
vardır.
Hind yarımadasında
coğrafi olarak kuzeyde Himalaya dağlarının devamı olan 200
kilometrelik bir dağlık bölge, ortada Sind ve Ganj gibi iki büyük
nehri oluşturan kuzeydeki dağlardan inen sayısız derelerin
suladığı ve çok verimli o nedenle tarihte en çok istilaya
uğramış geniş bir ova bulunur. Güneyde ise batıda dik olarak
Malabar (Hind yarımadasının güney-batı sahilleri) sahillerine,
doğuda daha tatlı bir meyille Koromandel (Hind yarımadasının
güney-doğu sahilleri) sahillerine ulaşan geniş bir ova bulunur.
Bu kısım ormalarla kaplıdır ve tarihte istilalara karşı
insanlara birer sığınak teşkil etmiştir. Oliver Stone'ın
yönettiği otuziki yaşında tarihin en büyük imparatorluklarından
birini kurmayı başaran Büyük İskender'in hayatını anlatan
“Büyük İskender” filmini izleyenler İskender'in ordularının
bu bölgede yaptıkları savaşları hatırlayacaktır.
Hind yarımadasının
yüzölçümü dört milyon kilometre kare civarında olup
Türkiye'nin yaklaşık beş katıdır. Günümüzden yaklaşık
birbuçuk asır öncesine kadar bu büyük coğrafyanın ve dünyanın
yaklaşık beşte birini teşkil eden bu büyük insan kitlesinin bir
Türk imparatorluğunu teşkil ederek Türk'ün liyakatli ellerinde,
şerefli ve adaletli idaresinde olduğunu ne kadar insanımız
biliyor?
Tarih boyunca bu
yarımadaya birçok ırka mensup insanlar akmışlarsa da en çok
Türk ırkı mensuplarının aktığı ve yerleştiği göze
çarpmaktadır. Yarımada da birçok ırkın izleri ve dolayısıyla
birçok dil ve lehçe konuşulmaktadır. Konuşulan dil ve lehçe
sayısı 100 civarındadır.
![]() |
Emir Timur Anıtı (Taşkent, Özbekistan) |
Ondördüncü asrın
başında batılı tarihçiler tarafından “İslam'ın Kılıcı”
olarak adlandırılan, ancak ne yazık ki birçok Arap ve Türk
tarihçiler tarafından çok aşırı eleştirilere maruz kalan Büyük
Türk Hakanı Timur (1336- 1405) İzmir'den Çin'e kadar tarihin gördüğü
en büyük imparatorluklarından birisini kurmuş, Mısır'ı
himayesine almış, etkisi bazı İngiliz tarihçilere göre
İngiltere'ye bile nüfuz etmiş ve dünyaya baş eğdirmiştir.
Batıda ve Doğu ülkelerinde tarihçiler Cengiz Han ve
oğullarına gösterdikleri ilgiyi nedense büyük cihangir Timur ve
oğullarına göstermemişlerdir. Türk ve Türkiye tarihinde
oynadığı önemli rol ve büyük askeri şahsiyetine rağmen bugün
Timur hakkında yazılmış doğru dürüst bir monografi bile
bulunmamaktadır. Timur sadece büyük ordular meydana getirmek ve
ülkeler fethetmekle kalmamış özellikle Türkistan'da ölmez bilim
ve sanat eserleri bırakmıştır. Zamanında san'at, ticaret ve
edebiyat büyük gelişme göstermiştir. Gün geçtikçe Timur ve
onun yüksek hatırası geniş imparatorluğu içinde derinleşmiş
ve tesiri artmıştır. Büyük Türk Hakanı Timur'u ayrı bir
yazıya konu olarak bırakmak istiyorum.
“ Dünya iki hükümdarın sahip olacağı kadar değerli değildir.”
Emir Timur
![]() |
Emir Timur Türbesi (Semerkant, Özbekistan) |
Bu haşmet ve azamet
devrinin parlak menkıbeleri içerisinde Timur'un neslinden Ömer
Şeyhin oğlu Bâbür
daha küçük yaşta ve henüz çoçuk sayılırken büyük dedesi
gibi bir imparatorluk kurmak, soyuna ve insanlığa hizmette bulunmak
ateş ve emeliyle tutuşmuştur. Timur'dun vefatından sonra
imparatorluğun durumu şöyledir;
Timur'dan sonra yer
yer isyanlar olmuş ise de oğlu Şahruh Mirza Anadolu ve Suriye
hariç bütün imparatorluğu toplamış ve 49 yıl barış ve
suküneti korumuştur. Başkenti Herat'ta dünyanın en güzel
abideleri kurulmuştur. Şahbur'un oğlu Uluğ Bey (1393 -1449) ilim ve
zeka itibariyle çok yüksek bir şahsiyet olmasına rağmen idarece
zayıftır. Uluğ bey oğlu tarafından öldürülmüştür. Bundan
sonra Timur imparatorluğunu kalanını Ebu Sait Mirza
(1455-1469) toplamıştır. Semerkant'ı başkent yapmış ve yüksek
otoritesiyle her tarafta hüküm sürmüştür. Ölümünde mülkünü
çocukları arasında taksim etmiş ve Timur imparatorluğu bu
şekilde kesin olarak parçalanmış ve dağılmıştır.
Ebu Sait Mirza büyük
oğluna Semerkant ve Buhara bölgesini, ikinci oğluna Hindü Küşle
Hisar dağları arasındaki bölge dahil Bedahşan bölgesini, üçüncü
oğlu olan Bâbür'ün
babasına Fergana bölgesini, dördüncü oğluna ise Kabil ve Gazne
bölgesini vermiştir. Timur'un torunu çocuklarından Hüseyin
Baykara'da Horasan ve komşu bölgeleri Hazar denizine kadar
zaptetmiştir. Bâbür
hükümet başına geldiği zaman Hüseyin Baykara 25 yıldır en
kuvvetli iktidar sahibidir.
Ömer Şeyh Mirza 9
Haziran 1494 tarihinde Ahsı şehrinde vefat etmiş, valisi
bulunduğu Endican'da bulunan Bâbür
Han olmuştur. 14 Şubat 1483 de Türkistan'ın Fergana ülkesinde
doğmuş olan Babür bu sırada onbir yaşındadır. O küçük
yaştada olsa bir kaplandır. (Babür kadim ve totemik bir Türk
adı olup kaplan demektir. Bazı kaynaklara göre günümüz
Türkçesinde çita dediğimiz küçük pars'a verilen isimdir.)
Yanında çok muktedir ve iş bilir bir kadın olan büyükannesi
İşan Devlet Beğüm, kendisine candan bağlı Kasım, Gönültaş,
Kerimdat gibi beyleri vardır. Bu sırada Türkistan Hanlığında
amcası Sultan Ahmed bulunmaktaydı. Babür Şah amcasının
ölümünden sonra üç defa Türkistan imparatorluk tahtına oturmuş
ise de her seferinde atası Timur'un başkentinden kovulmuştur.
Haziran 1504 'de
babasının mirası Fergana'yı bile Şıban Han'a kaptırdı. Bu
sırada 21 yaşında olan Bâbür
Şah şahsına bağlı bir avuç insanla 9 Ekim 1505'de Kâbil'i
fethedip başkent yapmıştır. Gazne'yi almış ve birkaç yıl
içerisinde Afganistan'ın büyük kısmını alıp bir krallık
kurmuştur. Ancak atalarının ülkesi Türkistan'ı hiçbir zaman
unutmamıştır. İran'ın Türk Safevi hükümdarı Şah İsmail
tarafından desteklenmiştir. Şah İsmail 1514 de Çaldıran'da
Yavuz Sultan Selim'e yenilince Türkistan ümitleri kaybetmiş ve
yönünü güneye çevirerek istikbalini Hind'de aramaya karar
vermiştir. Nisan 1508'de kendisini Padişah ve Timur'un tek varisi
ilan etmiştir. 1514'de Belûcistan'dan
güneye inmeye başlamıştır. 25 Kasım 1519 tarihinde Hayber'den
geçerek Peşâver
yakınlarına gelmiştir. 1524 yılı başlarında bütün Pencab'ı
almıştır. 17 Kasım 1525'de Hind'i fethetmek üzere Kabil'den
hareket etmiştir.. 21 Mayıs 1526'da Panipat meydan muhaberesini 7
saat içerisinde kazanmıştır. Sultan İbrahim Lûdî
'nin 100.000 asker ve 1000 filden oluşan ordusunu yok
etmiştir. Bu zaferden sonra Hindistan Türk İmparatorluğu tacı
Lûdî'lerden
Bâbür'e yani
Timuroğullarına geçmiştir. Bâbür
atası Timur'dan 127 yıl sonra Hind'i fethetmiş ve Agra'yı başkent
yapmıştır.
Hind'in Racikistan
ülkesinde istiklal kazanan Hindu hükümdarları Rana Senka
çevresinde toplanıp 100.000 asker ve birkaçyüz fille birlikte
yeni Hindistan Fatihi Bâbür
üzerine yürümüştür. Hindistan'daki beş yüz yıllık Müslüman
Türk hakimiyeti'nin ilk defa Hindu'lar tarafından tehdit edildiği
bu tarihi anda Bâbür
13.500 kişilik pek güçlü bir Türkistan atlı birliğiyle düşman
üzerine yürümüştür. Yanında Osmanlı Türkleri'nden Mustafa
Bey'in kumanda ettiği bir topçu birliği de vardır. Bâbür
büyük askeri dehasıyla ve ordusunun savaş gücü sayesinde
düşmanı imha etmiş ve 16 Mart 1527 tarihindeki bu zaferle Bâbür
Şah Hindistandaki Türk İmparatorluğunun daha yüzyıllarca
uzamasını sağlamıştır. Bâbür
Şah bu zaferdan sonra Gazi ünvanını almıştır. Hayatının
sonuna kadar daha birçok Hind ülkesini fethetmiştir. 25 Aralık
1530 tarihinde 48 yaşında Agra'da vefat eden Bâbür
Şah önce Agra'da defnedilmiş ise de daha sonra vasiyeti üzerine
Kâbil'e götürülüp
gömülmüştür. Kabri üzerine torunu Şah Cihan tarafından
1646’da bir türbe inşa edilmiştir. Bâbür
Şah'ın vefatından sonra yerine büyük oğlu Hümayun Şah
Hindistan Türk İmparatorluğu tahtına oturmuştur.
![]() |
Bâbür İmparatorluğu Bayrağı |
![]() |
Bâbür Şah (Bâbür-Name) |
Bâbür
Şah, yalnız Türklüğün değil, dünya tarihinin en seçkin
şahsiyetlerinden biridir. Askerî,
siyasî, idarî
ve edebî bir dehâdır.
Bütün Türk edebiyatının en büyük şair ve ediplerinden
biridir. Türkçe'nin Çağatay lehçesi ile şiir yazan şairler
arasında Ali Şir Nevaî'den
sonra gelir. “Bâbür-Nâme”
denilen ve dünyanın bütün dillerine çevrilen hatıraları ise
Türkçe'nin nesir şaheserlerindendir. Bâbür-Nâme
yanında birçok eseri bulunan Bâbür
Şah'ın yazdığı Divan'ında genel olarak aşk, tabiat, güzellik,
sosyal hayat, ahlak ve tasavvuf gibi konularda şiirler yer
almaktadır. Divanın beş nüshası bulunmaktadır. Bunlar İstanbul
Üniversitesi kütüphanesi, Paris Biblioteque Nationale, Topkapı
Sarayı Revan Kitaplığı, İstanbul 100. yıl Atatürk Kitaplığı
Muallim Cevdet yazmaları ve Hindistan Nevvab Kütüphanesi'ndedir.
Türkçe'den başka mükemmel şekilde Farsça, Arapça ve Moğolca
bilen Bâbür Şah aynı
zamanda bestekar, hukukçu, botanik ve zoolofi bilgini, hattat ve
bahçe mimarıdır. Milletlerarası ününü hatıratı ile yapmış
ise de şiirleri bütün Türk dünyasında okunmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder