9 Mart 2014 Pazar

Hindistan Türk İmparatorluğu ve Bâbür Şah


Bâbür Şah
Bir Asya haritasına bakacak olursanız Hint yarımadası kuzeyde Himalaya dağlarına oturtulmuş 3000 kilometre uzunluğunda kaidesi ve kaidesi ile tepe noktası arası yaklaşık 3000 kilometre olan denize doğru uzanan bir üçgeni andırır. Bu kara parçasında yükseklikleri 9000 metreye varan Himalaya dağlarıyla kuzeyde Tibet ve Türkistan (günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti, Nepal, Bhutan) , yine Himalayaların daha az yükseklikteki kollarıyla da batıda Afganistan ve Belûcistan'dan (günümüzde Doğu İran'ı ve Pakistan'ın bir bölgesini içine alır) ayrılır. Batıda Hind yarımadasına giren bütün fatihlerin geçtiği meşhur Hayber geçidi vardır. Hayber geçidinin Hind tarafında Peşâver (günümüzde Pakistan içerisinde), Afganistan tarafında Kâbil vardır.



Hind yarımadasında coğrafi olarak kuzeyde Himalaya dağlarının devamı olan 200 kilometrelik bir dağlık bölge, ortada Sind ve Ganj gibi iki büyük nehri oluşturan kuzeydeki dağlardan inen sayısız derelerin suladığı ve çok verimli o nedenle tarihte en çok istilaya uğramış geniş bir ova bulunur. Güneyde ise batıda dik olarak Malabar (Hind yarımadasının güney-batı sahilleri) sahillerine, doğuda daha tatlı bir meyille Koromandel (Hind yarımadasının güney-doğu sahilleri) sahillerine ulaşan geniş bir ova bulunur. Bu kısım ormalarla kaplıdır ve tarihte istilalara karşı insanlara birer sığınak teşkil etmiştir. Oliver Stone'ın yönettiği otuziki yaşında tarihin en büyük imparatorluklarından birini kurmayı başaran Büyük İskender'in hayatını anlatan “Büyük İskender” filmini izleyenler İskender'in ordularının bu bölgede yaptıkları savaşları hatırlayacaktır.

Hind yarımadasının yüzölçümü dört milyon kilometre kare civarında olup Türkiye'nin yaklaşık beş katıdır. Günümüzden yaklaşık birbuçuk asır öncesine kadar bu büyük coğrafyanın ve dünyanın yaklaşık beşte birini teşkil eden bu büyük insan kitlesinin bir Türk imparatorluğunu teşkil ederek Türk'ün liyakatli ellerinde, şerefli ve adaletli idaresinde olduğunu ne kadar insanımız biliyor?

Tarih boyunca bu yarımadaya birçok ırka mensup insanlar akmışlarsa da en çok Türk ırkı mensuplarının aktığı ve yerleştiği göze çarpmaktadır. Yarımada da birçok ırkın izleri ve dolayısıyla birçok dil ve lehçe konuşulmaktadır. Konuşulan dil ve lehçe sayısı 100 civarındadır.

Emir Timur Anıtı (Taşkent, Özbekistan)
Ondördüncü asrın başında batılı tarihçiler tarafından “İslam'ın Kılıcı” olarak adlandırılan, ancak ne yazık ki birçok Arap ve Türk tarihçiler tarafından çok aşırı eleştirilere maruz kalan Büyük Türk Hakanı Timur (1336- 1405) İzmir'den Çin'e kadar tarihin gördüğü en büyük imparatorluklarından birisini kurmuş, Mısır'ı himayesine almış, etkisi bazı İngiliz tarihçilere göre İngiltere'ye bile nüfuz etmiş ve dünyaya baş eğdirmiştir. Batıda ve Doğu ülkelerinde tarihçiler Cengiz Han ve oğullarına gösterdikleri ilgiyi nedense büyük cihangir Timur ve oğullarına göstermemişlerdir. Türk ve Türkiye tarihinde oynadığı önemli rol ve büyük askeri şahsiyetine rağmen bugün Timur hakkında yazılmış doğru dürüst bir monografi bile bulunmamaktadır. Timur sadece büyük ordular meydana getirmek ve ülkeler fethetmekle kalmamış özellikle Türkistan'da ölmez bilim ve sanat eserleri bırakmıştır. Zamanında san'at, ticaret ve edebiyat büyük gelişme göstermiştir. Gün geçtikçe Timur ve onun yüksek hatırası geniş imparatorluğu içinde derinleşmiş ve tesiri artmıştır. Büyük Türk Hakanı Timur'u ayrı bir yazıya konu olarak bırakmak istiyorum.

Dünya iki hükümdarın sahip olacağı kadar değerli değildir.
Emir Timur

Emir Timur Türbesi (Semerkant, Özbekistan)
Bu haşmet ve azamet devrinin parlak menkıbeleri içerisinde Timur'un neslinden Ömer Şeyhin oğlu Bâbür  daha küçük yaşta ve henüz çoçuk sayılırken büyük dedesi gibi bir imparatorluk kurmak, soyuna ve insanlığa hizmette bulunmak ateş ve emeliyle tutuşmuştur. Timur'dun vefatından sonra imparatorluğun durumu şöyledir;

Timur'dan sonra yer yer isyanlar olmuş ise de oğlu Şahruh Mirza Anadolu ve Suriye hariç bütün imparatorluğu toplamış ve 49 yıl barış ve suküneti korumuştur. Başkenti Herat'ta dünyanın en güzel abideleri kurulmuştur. Şahbur'un oğlu Uluğ Bey (1393 -1449) ilim ve zeka itibariyle çok yüksek bir şahsiyet olmasına rağmen idarece zayıftır. Uluğ bey oğlu tarafından öldürülmüştür. Bundan sonra Timur imparatorluğunu kalanını Ebu Sait Mirza (1455-1469) toplamıştır. Semerkant'ı başkent yapmış ve yüksek otoritesiyle her tarafta hüküm sürmüştür. Ölümünde mülkünü çocukları arasında taksim etmiş ve Timur imparatorluğu bu şekilde kesin olarak parçalanmış ve dağılmıştır.

Ebu Sait Mirza büyük oğluna Semerkant ve Buhara bölgesini, ikinci oğluna Hindü Küşle Hisar dağları arasındaki bölge dahil Bedahşan bölgesini, üçüncü oğlu olan Bâbür'ün babasına Fergana bölgesini, dördüncü oğluna ise Kabil ve Gazne bölgesini vermiştir. Timur'un torunu çocuklarından Hüseyin Baykara'da Horasan ve komşu bölgeleri Hazar denizine kadar zaptetmiştir. Bâbür hükümet başına geldiği zaman Hüseyin Baykara 25 yıldır en kuvvetli iktidar sahibidir.

Ömer Şeyh Mirza 9 Haziran 1494 tarihinde Ahsı şehrinde vefat etmiş, valisi bulunduğu Endican'da bulunan Bâbür Han olmuştur. 14 Şubat 1483 de Türkistan'ın Fergana ülkesinde doğmuş olan Babür bu sırada onbir yaşındadır. O küçük yaştada olsa bir kaplandır. (Babür kadim ve totemik bir Türk adı olup kaplan demektir. Bazı kaynaklara göre günümüz Türkçesinde çita dediğimiz küçük pars'a verilen isimdir.) Yanında çok muktedir ve iş bilir bir kadın olan büyükannesi İşan Devlet Beğüm, kendisine candan bağlı Kasım, Gönültaş, Kerimdat gibi beyleri vardır. Bu sırada Türkistan Hanlığında amcası Sultan Ahmed bulunmaktaydı. Babür Şah amcasının ölümünden sonra üç defa Türkistan imparatorluk tahtına oturmuş ise de her seferinde atası Timur'un başkentinden kovulmuştur.

Haziran 1504 'de babasının mirası Fergana'yı bile Şıban Han'a kaptırdı. Bu sırada 21 yaşında olan Bâbür Şah şahsına bağlı bir avuç insanla 9 Ekim 1505'de Kâbil'i fethedip başkent yapmıştır. Gazne'yi almış ve birkaç yıl içerisinde Afganistan'ın büyük kısmını alıp bir krallık kurmuştur. Ancak atalarının ülkesi Türkistan'ı hiçbir zaman unutmamıştır. İran'ın Türk Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından desteklenmiştir. Şah İsmail 1514 de Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim'e yenilince Türkistan ümitleri kaybetmiş ve yönünü güneye çevirerek istikbalini Hind'de aramaya karar vermiştir. Nisan 1508'de kendisini Padişah ve Timur'un tek varisi ilan etmiştir. 1514'de Belûcistan'dan güneye inmeye başlamıştır. 25 Kasım 1519 tarihinde Hayber'den geçerek Peşâver yakınlarına gelmiştir. 1524 yılı başlarında bütün Pencab'ı almıştır. 17 Kasım 1525'de Hind'i fethetmek üzere Kabil'den hareket etmiştir.. 21 Mayıs 1526'da Panipat meydan muhaberesini 7 saat içerisinde kazanmıştır. Sultan İbrahim Lûdî 'nin 100.000 asker ve 1000 filden oluşan ordusunu yok etmiştir. Bu zaferden sonra Hindistan Türk İmparatorluğu tacı Lûdî'lerden Bâbür'e yani Timuroğullarına geçmiştir. Bâbür atası Timur'dan 127 yıl sonra Hind'i fethetmiş ve Agra'yı başkent yapmıştır.

Hind'in Racikistan ülkesinde istiklal kazanan Hindu hükümdarları Rana Senka çevresinde toplanıp 100.000 asker ve birkaçyüz fille birlikte yeni Hindistan Fatihi Bâbür üzerine yürümüştür. Hindistan'daki beş yüz yıllık Müslüman Türk hakimiyeti'nin ilk defa Hindu'lar tarafından tehdit edildiği bu tarihi anda Bâbür 13.500 kişilik pek güçlü bir Türkistan atlı birliğiyle düşman üzerine yürümüştür. Yanında Osmanlı Türkleri'nden Mustafa Bey'in kumanda ettiği bir topçu birliği de vardır. Bâbür büyük askeri dehasıyla ve ordusunun savaş gücü sayesinde düşmanı imha etmiş ve 16 Mart 1527 tarihindeki bu zaferle Bâbür Şah Hindistandaki Türk İmparatorluğunun daha yüzyıllarca uzamasını sağlamıştır. Bâbür Şah bu zaferdan sonra Gazi ünvanını almıştır. Hayatının sonuna kadar daha birçok Hind ülkesini fethetmiştir. 25 Aralık 1530 tarihinde 48 yaşında Agra'da vefat eden Bâbür Şah önce Agra'da defnedilmiş ise de daha sonra vasiyeti üzerine Kâbil'e götürülüp gömülmüştür. Kabri üzerine torunu Şah Cihan tarafından 1646’da bir türbe inşa edilmiştir. Bâbür Şah'ın vefatından sonra yerine büyük oğlu Hümayun Şah Hindistan Türk İmparatorluğu tahtına oturmuştur.

Bâbür İmparatorluğu Bayrağı
Bâbür Şah'ın 1526’da kurduğu devlet 1858 senesinde İngilizlerin işgaline kadar, 332 sene Hind yarımadasında varlığını sürdürmüştür. Bâbür İmparatorluğu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Forsuna birer yıldızla işlenen tarihteki 16 Türk devletinden biridir.


Bâbür Şah (Bâbür-Name)
Bâbür Şah, yalnız Türklüğün değil, dünya tarihinin en seçkin şahsiyetlerinden biridir. Askerî, siyasî, idarî ve edebî bir dehâdır. Bütün Türk edebiyatının en büyük şair ve ediplerinden biridir. Türkçe'nin Çağatay lehçesi ile şiir yazan şairler arasında Ali Şir Nevaî'den sonra gelir. “Bâbür-Nâme” denilen ve dünyanın bütün dillerine çevrilen hatıraları ise Türkçe'nin nesir şaheserlerindendir. Bâbür-Nâme yanında birçok eseri bulunan Bâbür Şah'ın yazdığı Divan'ında genel olarak aşk, tabiat, güzellik, sosyal hayat, ahlak ve tasavvuf gibi konularda şiirler yer almaktadır. Divanın beş nüshası bulunmaktadır. Bunlar İstanbul Üniversitesi kütüphanesi, Paris Biblioteque Nationale, Topkapı Sarayı Revan Kitaplığı, İstanbul 100. yıl Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet yazmaları ve Hindistan Nevvab Kütüphanesi'ndedir. Türkçe'den başka mükemmel şekilde Farsça, Arapça ve Moğolca bilen Bâbür Şah aynı zamanda bestekar, hukukçu, botanik ve zoolofi bilgini, hattat ve bahçe mimarıdır. Milletlerarası ününü hatıratı ile yapmış ise de şiirleri bütün Türk dünyasında okunmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder